TECNİS
Türk şiirini son yıllarda getirip çok dar ve verimsiz bir alana sıkıştırdık.
Batılılaşmanın etkisi şiirimizde de kendisini gösterdi. Edebi geleneğimizden ve
ruhumuzdan koptuk. Divan edebiyatının dorukta olduğu yıllarda horlanan halk edebiyatı
ve halk şiiri bugünde aynı kaderi yaşamaktadır. Üstelik bu gün divan
edebiyatından da uzak duruyoruz. Dün horlayan, bugün horlanan durumuna
düşmüştür. (Elbette bu halkın nazarında olan bir olay değildir. Halk dün de,
bugün de kendi şiirine sahip çıkmıştır.)
Oysa, şairlerimiz için edebi geleneğimiz ve edebi ruh bir çıkış noktası olmalı.
Gelenekten uzaklaşmamız şiirimizin şekil, tema ve sanatsal unsurlar yönünden
zayıflamasına neden olmuştur. Şiir dilimiz kısırlaşmıştır.
Tutturduğumuz serbest şiir akımı nicelik olarak şairleri artırmış ama
nitelik olarak azaltmıştır. Üstelik dünyanın hiç dilinde, hiçbir milletinde
bizimki kadar serbest olan bir şiir olduğunu sanmıyorum. Kafiye neredeyse
unutulmuş. Kafiye olmayınca redif olur mu? Ortalıkta nazım birimi diye bir şey
kalmamış. O batıdan aldığımız triyole ve sone’de bentlerin bulunduğunu bile
unutmuşuz. Vezin bir kenara itilmiş. Bunlar şekil olarak şiirde
kaybettiklerimiz.
Peki muhteva anlamında şiirimiz iç açıcı bir noktada mı? Hayır. Belki de
haklı olarak sosyal şartların değişimi şiirimizin konu ve temasını da
değiştirmiştir. Peki mazmunlar, mitolojik unsurlar, dini unsurlar, söz
sanatları, mecazlar, anlamla ilgili sanatlar yönünden neden zayıflattık
şiirimizi. Elbette ki gelenekten hareketle kendi üslubunu ve şiirini yaratan
ustaları kastetmiyoruz burada. Genel olarak duruyoruz bu konu üzerinde. Halk
şiirinin içerisinde değerlendirilmesi gereken saz şiirinde de durum aynı. Bunun
bir çok nedenleri var tabi ki. Ama ustalık çıraklık ilişkisinin bitmiş olması
bir çok tür ve şeklin terk edilmesine neden olmuştur. Günümüz aşıkları koşmanın
ve semai’nin dışında neredeyse şiir söylemez olmuşlardır. Tekrar belirtelim ki
sadece ustalık ve çıraklık ilişkisinin bitmiş olması saz şiirindeki kısırlığın
tek nedeni değildir. Bu ayrı bir yazı konusudur. Fakat, gelinen noktada
koşmanın bile sadece “düz koşma” ve “koşma şarkıya” ait örnekleri
verilmektedir. Biz bundan sonraki sayılarda bu köşemizden sizlere aşık
edebiyatında yer alan tür ve şekillere ait örnekleri kısa açıklamaları ile
vereceğiz. Bu sayımızda bu girişin arkasından tecnis ile başlayalım istedim.
Tecnis : Uyaklarının tamamı cinaslı uyaklardan meydana gelen koşmalara
tecnis denir. Aşıkların ayak dediği ana uyağı meydana getiren, ilk dörtlüğün 2.
ve 4. mısrası ile diğer dörtlüklerin 4. mısraları aynı cinaslı uyakla ve
dörtlüklerin ilk üç dizeleri de kendi aralarında cinaslı uyakla bağlıdır.
Bu şiire ait vereceğim iki örnekten ilki yaşayan en büyük aşıklarımızdan
Yaşar Reyhani'ye bir diğeri de bana ait.
Cümlesine yardım eyle yaradan,
Türkü yazdım sevdiceğim yaradan,
Kurtulamam ben bu dertten yaradan,
Onun için gece gündüz ağlarım.
Müzik bilmez nota bilmez es giden,
Modacılar hoşlanmazlar eskiden,
Sırma saçlı bir genç idim eskiden
Eyvah çıktı saçımdaki ağlarım.
Reyhani’ye kader yürü der yaya,
Kemancılar dertlerini der yaya,
Avcı oldum bir tor attım deryaya,
Balık tutmaz parça parça ağlarım.
"Aşık Yaşar Reyhani"
TECNİS
Bir çift ben eylesin seni Yaradan,
Ak gerdanda , al yanakta yüzde gel.
Ya sev, kurtar beni sen bu yaradan,
Ya da kurban et derimi yüz de gel.
Gözlerimden döke döke yaşımı,
Fidan iken kuru ettin yaşımı,
Dilerim uzatır Mevlâ’m yaşımı,
Ömrüm varsa seksen ,doksan, yüzde gel.
Rasim der ki cefa adın, kan adın,
Yara oldun hep içimde kanadın,
Nazlı yarim kırık ise kanadın,
Gönlümün gölüne girip yüzde gel.
Rasim KÖROĞLU
Not:
Sabit İnce: Bu yazı, Anadolu Sevdası Dergisinin 5-7.sayılarında yayınlanmıştır.