Aşk
Aşk, beşeri aşk ve ilahi aşk olmak üzere iki şekilde düşünüle gelmiştir. Aşkı, mecazi aşk ve hakiki aşk olarak da adlandırmak mümkündür. Zaten edebiyatımızda da aşk bu adlar altında verilmiştir.
İlahi aşk, bizi Allah'a götüren, Allah sevgisi ve Allah'a karşı duyulan aşktır. Tasavvufta hakikate ve Allah'a aşkla ulaşılacağına inanılır.
Mecazi veya beşeri aşk olarak adlandırdığımız aşk ise, insana ve doğadaki güzelliklere duyulan aşktır. Kısaca dünyadaki güzellikleri sevmektir, güzeli sevmektir. Gerçi, mecazi aşkın insanı ilahi aşka götüreceğine dair bir inanç da hep olmuştur. Yani aşkın Leyla’dan Mevla’ya uzanan bir aşk olması istenmiştir. Böyle olursa, beşeri aşk güzel sayılmıştır. Yunus’un dediği gibi "Yaratılan, Yaratan’dan ötürü" sevilmiştir.
Biz burada beşeri aşkı yani insanla ilgili, insana olan aşkı Türk halk şiirinde nasıl dile getirdiğimizi vermeye çalışacağız. Türkçemizin güzelliğini ve gücünü kullanarak, halkımızın konuştuğu şekliyle ozanlarımızın yani saz şairlerimizin ve Türk Halk şiiri tarzıyla yazan kalem şairlerimizin aşkı nasıl işlediklerini anlatmaya çalışacağız. Anonim Türk halk şiiri nazım biçimlerimizden olan türkülerimizden ve manilerimizden de örnekler vereceğiz.
"Dünyayı zulüm alırdı
Gün doğmaz öyle kalırdı
Sevenler âşık olurdu
Sevdiceğin almasaydı"
Köroğlu
Köroğlu’nun dediği gibi aşk biraz da sevip de alamamaktır. Çok isteyip de kavuşamamaktır. Hatta her istediğinde görememektir. Konuşamamaktır. Bakın Ruhsatî nasıl diyor:
"On altıya karar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yıkar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim"
Ruhsatî
Evet, sevgili el yanında ulu orta belli etmemeli sevdiğini. Aşkta bir asalet, bir edep olmalı. Öyle olursa aşkın anlamı olur, güzelliği olur.
Kesinlikle teknolojiye karşı değiliz. Hatta tam tersine teknolojinin daha da gelişmesinden yanayız. Ama teknolojiyi kullanarak değerlerimizin zayıflatılmasından, kültürümüzün yozlaştırılmasından yana da değiliz. Sözü şuraya getirmek istiyorum. Günümüzde Emailler (elektronik mektuplar), mesajlar (iletiler) ve sürekli telefon görüşmeleri aşkı yaşamayı belki kolaylaştırıyor ama sanki biraz da hafifletiyor. Bilemiyorum o elektronik aletlerle ve mektuplarla gençlerimiz neler konuşuyorlar neler yazıyorlar.
Fakat Âşık Reyhani’nin aşağıdaki dörtlüğünde olan güzelliği yakaladıklarını sanmıyorum.
"Yar benden istemiş bir tek hatıra
Gözlerimden yaş vereyim götürün
Sevgi ifadesi sığmaz satıra
Defterimi boş vereyim götürün"
Evet, bu boş defterdeki doluluğu anlayabilmek gerek gerçek bir âşık olmak için. Aşkı böylesine güçlü ve derin yaşamak gerek. Sevgiliye duyulan ilgi aşk değil aşkın başlangıcı olabilir sadece. Günümüzde sevgili kelimesinin içi boşaltıldı maalesef. Karşı tarafa duyulan ilgi aşk, ilgi duyulan kişide sevgili olarak adlandırılmaya başlandı. Aşk bu kadar basit, bu kadar sıradan değil diye düşünüyorum.
Biz yine ozanlarımızın anlattıklarına dönelim. Âşıklık geleneğimizin köşe taşlarından Âşık Veysel,
"Güzelliğin on par etmez
Şu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa" , diyor.
Gönlünüzde sevgiliye bir köşk oluşturamazsanız sevginizden şüphe duymalısınız.
"Maksudum hasretim yar gülüşüne
Yıllardır özlemim var gülüşüne
Canımı veririm bir gülüşüne
Bir gülüşe bir can nedir sevdiğim"
Maksut FERYADİ
Âşık Maksut Feryadi'nin bu güçlü dörtlüğünden sonra isterseniz bir örnekte halk şiir tarzıyla yazan kalem şairlerimizden örnekler verelim.
Eskişehir Şairler Derneği Başkanı İbrahim Sağır’ın Yılmaz Pakalınlar tarafından bestelenen “Vefasız” isimli şiirini okuyunca lütfen aklınızdan günümüzde pop türündeki arabesk türündeki parçaların ( bilerek eser demiyorum) sözleri ile karşılaştırın.
VEFASIZ
"Yalnız ona açtım gönül köşkümü
Gel derim gel derim gelmez vefasız
Bir hediye diye sundum aşkımı
Al derim al derim almaz vefasız
Yalvarışım para etmez ne çare
Bir bakışı eder beni bin pare
Şaka olsun diye kapım bir kere
Çal derim çal derim çalmaz vefasız
Kâküllerin salıverir süs gibi
Selamından mana çıkar sus gibi
Kaşlarını çatar sanki küs gibi
Gül derim gül derim gülmez vefasız"
İbrahim Sağır
Bu yazıyı kaleme almaktaki amacım; dünyanın en eski edebiyatlarından olan Türk Edebiyatının temelini teşkil eden Türk Halk Şiirindeki güzellikleri, halk şairlerimizin dilimizi kullanmadaki ustalıklarını bir kere daha hatırlatmak ve o güzel Türkçemizin gücünü göstermekti.
Dilerim bunu az da olsa başarmışımdır. Türkçemize, kültürümüze, edebiyatımıza, şiirimize sahip çıkmak ve onun doğru temeller üzerinde milli ruhundan ve geleneğinden kopmadan gelişmesine katkı sağlamak her Türk’e düşen bir görevdir.
Bir manimizde diyor ki,
"Alma yanı
Al olur alma yanı
Nasıl kabre koyarlar
Muradın almayanı"
Burada dile getirilen murat, yâre kavuşmaktır. Herkesin muradını alması dileğiyle bütün okurlara saygılarımı sunuyorum.
Rasim KÖROĞLU
09.03.2008