Mustafa Ceylan: Rasim Köroğlu Üstadımızın Şiir Çalışmalarından İzler - Şair Rasim Köroğlu - Resmi Websitesi

Ara
İçeriğe git

Ana menü:

Mustafa Ceylan: Rasim Köroğlu Üstadımızın Şiir Çalışmalarından İzler

Şair İçin Yazılanlar > Mustafa Ceylan
Mustafa Ceylan
 
 
Bookmark and Share

EDEBİYATIMIZ, Türk Halk Edebiyatı ve bütünüyle öz kültürümüz adına muazzam bir Araştırma-İrdeleme-Tahlil-Eleştiri serisi. Serinin  en başından bu  bölümüne değin okudum ve hayranlıkla  gurur duydum yazan ve yazdıran adına. Büyük bir emek ve özveriyle birlikte duyarlı, sorumlu ve farkındalıklı bir birikimin  yazıya dökülüşüydü okuduklarım. Kaynağı merhum Rasim KÖROĞLU hocamız olan ve kaynağına inilerek irdelenen  bu değerli seri yazıların  bilge kalemine Türk Kültürü ve Edebiyatı adına teşekkür ederken; konuya kaynaklık eden merhum Rasim Köroğlu hocamızın aziz hatırası karşısında saygıyla eğilir, Allah'tan gani gani rahmetler dilerim!

Gönül ister ki bu kapsamlı  seri yazılar bir kitapta toplanarak okurla, edebiyat dostlarıyla buluşsun! Dilerim  bu arzumuz gerçekleşir! Saygı ve dostlukla...

Mustafa Ceylan
Rasim Köroğlu Üstadımızın Şiir Çalışmalarından İzler

Bölüm 1
Rasim Köroğlu
Bölüm 1:
 
Can üstadım Rasim Köroğlu, millet ve memleketin içinde bulunduğu her durumdan etkilenen muhteşem, duyarlı bir yüreğe sahipti. O'nun çoğumuzun "dalga geçtiği"ni sandığımız hicviye-taşlamalarının esasında - TEMELİNDE ağlayan, hüzünlü bir gözün bulunduğunu çoğumuz bilemedik. Ama ben şahsen, üstadın kenara çekilip sessiz sessiz ağladığını defalarca gördüm diyebilirim. Memleket evlâtlarının bütün dertlerini kendine dert edinmiş bir şairdi.... 

Üstadın, "Kış Günü Evsiz Kalanlar" başlıklı çalışması, henüz hiç bir yerde yayınlanmamış olup, ilk defa tarafımdan burada, bu yazı ile yayınlanmaktadır.Aşağıda okuyacağınız şiir, aslında yarım kalmış bir şiirdir. Konusu itibariyle de içinde yaşadığımız zaman dilimini ele almaktadır. Buyurun beraber okuyalım, olmaz mı?

KIŞ GÜNÜ EVSİZ KALANLAR

Yoksul çeker kışın çile
O donarken bile bile
Sıcak evde huzur ile 
Yatılırsa yat kardeşim

Fukarayı gözet, koru
İnsan ol da başar zoru
Boş vaatle kuru kuru 
Ötülürse öt kardeşim 

Kimseye hor gözle bakma
Gönül al da gönül yıkma
Komşun açken tatlı lokma
Yutulursa yut kardeşim

Kardeş olup yoksul ile
Dertlerini getir dile
Çile çekmeden menzile
Yetilirse yet kardeşim

Çalışırken işçi hamal
Tembellere yok mu vebal
Boş yatarak malına mal
Katılırsa kat kardeşim

Rasim KÖROĞLU

Bölüm 2

Rahmetli Üstadımız Rasim Köroğlu, içimizden birisi olarak yaşadı hep. İçimizin sesi oldu, çağrısı, çığlığı oldu... Ters giden bazı şeyleri bizler "doğru mu?" sanıyoruz, işte tam o noktada Köroğlu tokadı gelirdi ki, sizi kahkahadan kırıp geçirirken de çuvaldızlardı, uyarır, şaklatırdı tokadı. Gülerken, o eleştirinin, o iğnenin acısını asla duyamazdınız. Şiir bittiğinde, gözlerinizin gülerek yaşlandığını, yüreğinizde ise güldüğünüz hakikatin acı gerçeğinin bıraktığı kederli bir tortu kalırdı. İbrahim Sağır Hocamızın "hezeliyet" türü bir şiirdi Rasim'in şiiri diye tanımlaması bundan olsa gerek.

Merhumun şiir çalışmalarından izlerini takip ederken, bugüne kadar hiç bir yerde yayınlanmamış, yarım kalmış, üzerinde çalışmakta olduğu bazı eserlere ulaştım ki, altın kıymetinde. 
İşte o yarım kalan eserlerden birisini bu yazımızda sizlerle paylaşalım, olmaz mı?
Buyurun şiir şöyle:

İNDİRİM
Gerekli gereksiz her şeyi
İndirim var diye alıyor hanım
Nerde görse market ile çarşıyı
İndirim var diye dalıyor hanım
 
Komşu telefonda söylemiş şunu
Küpe ucuz diye kandırmış bunu
Oğlanın kulağı kızın burnunu
İndirim var diye deliyor hanım

Kirpiği boyayıp kaşı çizeni
Ucuzluğa girmiş boya düzeni
Çocuğu markete sabah ezanı
İndirim var diye salıyor hanım

Beğenmemiş yüzüğünün taşını
Kaldırmışlar yüzüklerde peşini
Sevincinden bak saçını başını
İndirim var diye yoluyor hanım

Rasim KÖROĞLU

Bölüm 3:
 
Rasim Köroğlu üstad, sadece Halk Edebiyatı alanında değil, edebiyatın her alanında dopdolu bir insandı. Sohbetlerinde veya program sunumlarında bu doluluğu görüyor ve hayranlıkla onu dinliyorduk.

Bugün sizlere, rahmetlinin şiir çalışmalarından izleri takip ederek ulaştığımız bir "bilgi derlemesi" ni sunacağım. Bu derlemeyi internetten ve diğer kaynaklardan yaptığını sanıyorum. Konusu Divan Edebiyatı ve Divan Şiiri olan bu derlemeyi virgülüne dahi dokunmadan takdim ediyorum.

Aynen Şöyle:

DİVAN EDEBİYATI
DİVAN ŞİİRİ 

Daha 8. asırdan itibaren Müslüman olmaya başlayan Türkler, 920 Karahanlı Hükümdarı Saltuk Buğra Han’ın İslamiyet’i kabul etmesi ile kütle halinde Müslüman olup ilk İslami Türk devletini kurdular. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş25

Divan şiiri Anadolu’da 13.asırda Selçuklular devrinde Hoca Dehhânî ile başlamıştır. Divan şiirimizin zirveleri olarak, Baki, Fuzûlî, Nefî, ve Şeyh Galip kabul edilmektedir. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş28

Yüksek zümre edebiyatı denen ve asırlar boyunca dil ve muhteva bakımından örnek teşkil ettiği ve okullarda okutulduğu için “klasik kabul edilen bu edebiyat umumiyetle divan edebiyatı ismiyle tanınmıştır. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş28

Divan şiirinde rastgele benzetme ve tasavvur, hayal kullanılamaz. Bunlar belirlidir. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş29

Yanak, yüz şekli ve rengi göz önünde tutularak sabah, güneş, ay, ayna, gül, gibi suretlerde nitelendirilir. 
Saç: Kokusu ve rengi, şekli ile misk, amber, ud, sümbül, zincir, kement, ejder, perişan, târümar kelimeleri ile anlatılır. 
Kaş: Hilal, yay, mest, katil ve âhudur.
Bel: kıl ve hat
Boy: Servi, çınar, tûbâ, elif
Dudak: Yakut, mercan, goca, mey, nokta, sır, hokka gibi kelimelerle vasıflandırılır. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 30 (Özetlendi)

15. yy başında Şeyhi ve Ahmet Paşa ile tam manasıyla kurulmuş Divan Edebiyatı 18. Yy sonunda Şeyh Galib’te en yüksek derecesini bulmuştur. Tarih İçinde Türk Edebiyatı/ Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 31-32  

Yüksek zümre edebiyatı denen ve asırlar boyunca dil ve muhteva bakımından örnek teşkil ettiği ve okullarda okutulduğu için “klasik kabul edilen bu edebiyat umumiyetle divan edebiyatı ismiyle tanınmıştır. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş28

Mazmun: 
Bir mısra ya da beyitte geçen bir sözün altında gizli olan anlam. Bir mana veya mefhumu, özelliklerini çağrıştırarak kelime grupları içerisinde gizleme sanatı. Yeni şiirimizde mazmunun yerine daha özgür ve daha geniş çağrışımlara sahip imge bulunmuştur. 

Divan şiirimizde rastladığımız mazmunların önemli bir kısmı, açık istiaredir. Edebiyat Terimleri Sözlüğü / Turan Karataş -307–308

Mazmun: Beyit içindeki gizli mânâ demektir. Beyitte doğrudan doğruya söylenmeyip etrafında dolaşılan ve görünüşteki mananın arkasında saklı bulunan mânâ, o beyit’in mazmununu meydana getirir. Divan şiirinde çok defa beyitlerin zahiri manalarından ayrı olarak bir de böylece ikinci mânâları vardır. Bazen bu saklı mana iki hatta daha fazla olabilir. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş30

Örnek:
Men lebün müştakıyam zühhad Kevser talibi
Nitekim meste mey içmek hoş gelir hüşrâya su
Fuzûlî 

Açıklama:
Müştak: Özleyen 
Zühhad: Zahit, aşırı sofu, ibadetle meşgul olan. 
Mest: Sarhoş 
Hüşrâ: Su emmeyen toprak. Ayık. 
Kevser: Cennet ırmaklarının kaynakları. Çokluk. 

Bu beytin dış manası ben dudağı, zühd ve ibadetle meşgul olanlar cennetteki Kevser ırmağını özlüyorlar. Nitekim sarhoşa mey, ayığa da su içmek hoş gelir.

Mazmunu ise:
Burada ibadeti bir karşılık için yapanlarla Allah sevgisini düşünenler mukayese edilen bun beytin asıl mânâsı (mazmunu) vahdet-kasret münasebeti ve fenafillah mertebesidir. Kevser’in esas manası çokluktur. Dudak ise vahdete birliğe tekabül eder. Divan şiirimizde dudak çok küçük, adeta yok derecesinde olmaktır. Bu hususta nokta, zerre, ruh, su, serap adem (yokluk) gibi sıfatlar kullanılır. Buradan ben lebün müştakıyam sözünden yokluğu yani fenafillah (Allah’ta yok olmayı) özlüyorum, zühd erbâbı, yani meseleyi sadece ibadette görenler ise hakikate eremezler. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş30-31 (ÖZETLENDİ)

Divan şiirinde büyük en büyük, küçük en küçük, güzel en güzel, hikâye kahramanı akıllı, en cesur, en bilgilidir. Her beyit bir başka konudan söz edebilir. Batı şiirinde konu birliği ve “bütün” mükemmeliyeti aranmıştır. Sanat endişesi hep ön planda tutulmuştur. (ÖZETLENDİ) Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 32

Divan şiirinde benzetme ve imaj âleminin ve mazmunların sınırlı ve belirli olması şairlerde tekrarlara ve taklide yol açmıştır. Sanatkârlar orijinalliği bunları kullanma ve ifade de göstermişlerdir. Büyük şairler ise, sanat ve üslupları ile şiirlere şahsiyet ve damgalarını vurmuşlardır. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 33

Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri :

Gazel: En çok kullanılan nazım şekli gazeldir.
Gazel-hân: Gazeli sazlarla birlikte makam ile okuyan güzel seslilere gazel-hân denir.
Tuyuğ : (duyu-duygu) demektir. Fâilâtün Fâilâtün Fâilün vezniyle yazılan ve rübâî gibi kafiyelenen dört mısralık şiirlerdir. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 36
Şarkı: Divan şiirine Türklerin kattığı nazım şekli olan şarkı, aslında mütekerrir bir murabbadır. Şarkıda ilk bendin ikinci mısrası bütün bendlerde tekrarlanmaktadır. Buna nakarat denir. Şarkı tarzının büyük ustası Nedim’dir. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 36
Hamse: Beş ayrı konuda yazılmış mesnevilerden meydana gelen eser. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş38
HezlTehzil: Mizah, güldürmece tarzındaki manzumeler. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş39

DİVAN EDEBİYATI

Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra, 11.yy Maveraünnehir’de  Karahanlılar zamanında başlayıp, 13.yy yüzyıldan itibaren de Anadolu’da gelişen, İslam kültürü ile beslenip Arap ve İran edebiyatları  etkisinde meydana gelen İslami Türk Edebiyatına verilen addır. Şairlerin bütün şiirlerini divan denilen şiir kitaplarında toplamaları sebebiyle bu dönem edebiyatı “Divan Edebiyatı” olarak adlandırılmıştır.Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 11

Değişik değerlendirmelerle, Yüksek Zümre Edebiyatı, Saray Edebiyatı, Ümmet Çağı Türk Edebiyatı ve nihayet Klasik Türk Edebiyatı gibi isimlerle de adlandırılmasına rağmen en yaygın olarak kullanılan Divan Edebiyatı olmuştur Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 11

Divan Edebiyatının tarihi gelişimi incelenirken 13. yy itibaren Anadolu sahasında ve Batı Türkçesiyle meydana getirilen eserler ile bunları ortaya koyan sanatkârlar ele alınmıştır. Çünkü Anadolu’da Divan Edebiyatının ne zaman başladığı bugün kesin olarak belirlenememiştir. 11. Ve 12. yy dan ele geçmiş eser yoktur. İlk eserler 13.yy dan kalmadır. Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 11

Kuruluş döneminde, yani 13, 14 ve 15 yüzyıllarda Divan Edebiyatının ilk üstadları eski Arap ve İran şairleridir. Zira İslami Türk Edebiyatı yeni başlarken şarkın bu iki büyük edebiyatı çok ileri bir durumdaydı. İslami Edebiyatın vezinleri, şekil ve türleri, tarih ve mitoloji kültürü, konuları belli olmuş ve birçok kıymetli eserler verilmişti.  Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 12

Türk şairler, Arapça ve Farsça söylenmiş bu şiirlere hayranlık duyuyorlar. Özellikle nesirde Arap Edebiyatı, şiirde ise İran Edebiyatı etkili oluyordu. Bu etki kendi klasiklerimizi yetiştirdiğimiz 15. Yüzyıla kadar çok belirgin bir şekilde devam etmiş, daha sonra şairlerimiz bu edebiyatların temsilcileriyle boy ölçüşmeye başlamışlardır.  .  Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 12

Divan Edebiyatı şu klasik kaidelerle meydana gelmiştir :

1-Aruz vezni kullanılmıştır.
2-Gazel, kaside, mesnevi, rübai, terkib-i bend, terci-i bend, murabba, kıt-a, musammat gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
3-Kafiye ve diğer ahenk unsurları Arap ve İran şairlerince tesbit edildiği şekildedir.
4-Nazım birimi mısra ve beyittir. Ancak bir beyitteki mana ve sanatın o beyit içinde tamamlanması gereklidir.
5-Dil, Türkçe, Farsça ve Arapçanın karışımı olan Osmanlı Türkçesidir.
6-Bu şiirde işlenen konular, duygu ve düşüncelerde belirlenmiştir. Edebi sanatlar, duygu, düşünce ve hayal unsurları da belirlenmiştir.
7-Bu konu, duygu, düşünce ve hayallerin dayandığı bilgi, kültür ve çağrışım kaynakları da aynıdır. Başta Kur’an-ı Kerim, hadis olmak üzere çeşitli İslami ilimler, tasavvuf, peygamber ve evliya hikâyeleri, İran’ın milli destanı olan Şehnamedir.
8-mesnevilerde işlenen konular da Leyla ile Mecnun, Husrev ile Şirin, Ferhat ile Şirin, Yusuf İle Zeliha, Cemşid ile Hurşid gibi hep klasik konulardır. Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 12-13
           
ARUZ ÖLÇÜSÜ
Aruz ölçüsü Arap dilinden doğmuş ilk defa Arap edebiyatında kullanılmış bir ölçüdür. Arap aruzu önce İran’a geçmiştir. Türkler, İran Edebiyatının etkisiyle Farsça şiirler yazmaya ve Farsçayı şiir dili olarak kullanmaya başladıktan sonra da Türkçede İran aruzu kullanılmaya başlamıştır. Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 16

Divan şairleri, şiirlerini topladıkları divanları düzenlerken de şiirlerini, uyak ve rediflerinin son harflerinin Arap alfabesine göre harf sırasını gözeterek sıralarlardı Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 16

Redifin bir başka önemi de gazellere ve özellikle kasidelere kendi adlarını verilmelerinden ileri gelir. Mesela, Ahmet Paşa’nın “Kerem” redifli kasidesinin  “Kerem Kasidesi”, Fuzuli’nin “Su” redifli kasidesinin “Su Kasidesi” olarak anılması gibi. Dr. Numan Külekçi / Divan Edebiyatından Seçmeler-  sayfa 27

Beytilerden Oluşan Nazım Şekilleri :
a-Gazel : Divan şiirinde en çok kullanılan nazım şeklidir. En az 5 en çok 15 beyit halinde söylenir. İlk beytine matla, son beytine makta şairin mahlasının geçtiği beyte tac beyit, en güzel beytine şah beyit adı verilmektedir.
b-Müstezad: Gazelden türetilmiş bir nazım şeklidir. Genel olarak aruz vezninin Mef’ûlü –Mefâ’îlü - Mefâ’îlü – Fe’ûlün kalıbıyla yazılır. Her mısranın altına Mef’ûlü - Fe’ûlün cüzleriyle yazılmış kısa birer mısra eklenir. Eklenen bu kısa mısralarla gazele yeni bir ahenk katmak ve beyitlerin anlamlarını güçlendirmek hedeflenir.
c-Kaside: 9 beyitten 100 beyte kadar aynı aruz ölçüsüyle yazılan ve gazelde olduğu gibi kafiyelenen bir nazım şeklidir.

Münazara: Divan edebiyatında zıt varlıklar ve kavramlar arasındaki zıtlığı anlatan yazılara da münazara denmiştir. (Kimden olduğu belli değil)

DİVAN EDEBİYATI: 
Türklerin İslam dini ve kültürünü benimsedikten sonra, Anadolu'da Arap ve özellikle Fars Edebiyatlarını örnek alarak oluşturdukları yazılı edebiyattır.  Bu dönemin şairleri (ozanları)  şiirlerini divan adı verilen kitaplarda topladıkları için söz konusu edebiyata da Divan Edebiyatı denilmiştir.
 
Özellikle, medreseden yetişen aydın sanatçı ve yazarların saray ve çevresinde oluşturdukları bir edebiyat geleneği olduğu için, Havas (Yüksek Zümre)  edebiyatı, Saray edebiyatı, Klasik Türk edebiyatı gibi adlarla da anılmaktadır. Divan edebiyatı sözünün 1900'den sonra ortaya çıktığı sanılmakta ve ilk defa kimin kullandığı bilinmemektedir. (NETTEN)

DİVAN TERTİBİ
Divan şiirinde bir divanın tertibi için belli bir usule riayet edilir. Buna göre tevhid, münacat, naat, kaside gibi şiirler baş kısımda yer alırlar. Ardından gazeller kafiyelerinin elifba sırasına göre sıralanırlar. Daha sonra da muamma, şarkı, müfretler, rübai, kıt’a murabba , muhammes , müseddes, lügaz,vb. manzumeler eklenerek tertip tamamlanır. (NETTEN)

Bölüm 4:

Her milletin, her halkın bir edebiyatı vardır ki edebiyat, o halkın en güzel, en hoş yanıdır. İlkel Afrika kabilelerinin dahi kendine özgü "halk edebiyatı" olduğunu "Kızılderili Edebiyatı"nın buna muhteşem bir örnek olduğunu söyleyebiliriz.

Şu koca karınlı dünyada 163 ana devlet bel ki de bunun üç-beş misli de halk topluluğu bulunmaktadır. Düşünebiliyor musunuz, bütün bu toplumların her birinin şiirini. Haydi sizlerle el ele verip İnkaların, eskimoların veya Ekvatorda çam ormanlarının arasında yaşayan bir yerli kabilenin şiirlerini dinlemeye gidelim desem şaşırırsınız değil mi? Şaşırmayın, şaşırmayın. Teknolojinin bu kadar hızla ilerlediği, araştırma ve geliştirme (ARGE) çalışmalarının hız kazandığı bir zaman diliminde, MEÇHUL denen br olgunun olamayacağını sanıyorum. Tek düğme, tek objektif, tek tarayıcı, tek ekran aklınıza gelebilecek bütün KAYIPLARI VE MEÇHULLERİ, ulaşamadığınız görüntüleri anında size sunabilmekte...

Hele ki, ŞİİR sahasında bunun macerasını yaşamayı çok isterdim. Senelerini HALK EDEBİYATINA hasretmiş kişilerden birisi olarak, Dünya Halklarının özellikle ŞİİR tekniklerini, ŞİİR - MUSİKİ yansımalarını, ŞİİR-TARİH ilişkilerini araştırmayı çok isterdim...

*

Merhum şairimiz-ozanımız Rasim KÖROĞLU'nun ŞİİR Çalışmalarından izleri takip ederken bu kez, üstadımızın "TÜRK HALK EDEBİYATI'na GENEL BAKIŞ notları"nı budum ve aranan - genç şairlerimiz ve her kademedeki okul öğrencilerimiz için önemli bir kaynak olması sebebiyle harfine bile dokunmadan aynen yayınlıyorum.

Buyurun :
HALK EDEBİYATI
(GENEL)

HALK EDEBİYATI VE HALK BİLİMİN KAYNAKLARI
a) Sözlü Kaynaklar
Halk bilimi ve halk edebiyatı ürünleri sözlü kültür ortamlarında oluşur ve aktarımı da sözlü iletişim ortamında yapılmaktadır. Bundan dolayı bu ürünlerin en temel kaynağı sözlü kaynaklardır. Derleme çalışması yapan araştırmacı, araştırma konusu olan malzeme ya da metinleri derlerken, vazgeçemeyeceği işlerin başında sözlü kültür ortamına ( saha, alan ) inmek gelir.
Sözlü metinleri ortaya koyanlar, icra edenler, nakledenler, araştırmacılar tarafından “sözlü kaynaklar” ya da “kaynak kişiler” olarak nitelendirilmiştir.
 
Burada dikkat edilecek en önemli nokta halk edebiyatı ya da metinlerinin kendisi sözlü kaynakları teşkil etmektedir, bu tür ürünleri yaratan (sanatkâr), aktaran kişiler, sözlü kaynaklardır.
(Aça,2004:2–3) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun11

Boratav sözlü kaynakları iki gruba ayırır
1.Metinler ve hammadde kaynakları:
a.Merasimler, ayinler, oyunlar, eğlenceler, düğünler, gibi konulara ait malzeme toplamak için başvurulan toplu halde halk.
b.Meşhur masal anlatıcıları, türkü söyleyicileri, eski hikayeleri nakledenler, böyle az ya da çok profesyonel olmuş halk sanatkârları.
2.Yardımcı kaynaklar:

Derleme çalışması sırasında derleme yapılan yerleşim biriminin sosyal yapısı, hayat şartları, ekonomik durumu, kültür durumu hakkında bilgi veren ahali ya da ahaliden kişiler, yardımcı kaynaklar içerisinde yer almaktadır. (Boratav,1942: 37–39) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun11

b)Yazılı kaynaklar
1. Orhun Yazıtları: Moğolistan’ın kuzeyinde bulunan eski Türkçe yazıtlarıdır. Göktürk alfabesi ile yazılmıştır. Orhun ırmağı kenarında bulunan altı yazıttın oluşur. Bunlardan üçü çok önemlidir: Kültigin (732), Bilge Kağan (735), Tonyukuk (725)
2. Çin KaynaklarıÇin kaynaklarından Hunlar, Köktürkler ve Uygurlar hakkında bilgi edinebiliyoruz. Nitekim Çin Kaynakları vasıtasıyla Köktürklerin kurttan türeyişi ile Uygurların türeyişi ve göçü ile ilgili efsane metinlerine ulaşabiliyoruz. (Aça,2004:6) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun12
3. Eski Uygur Metinleri:
4. Divannü Lügat’it Türk
5. Kutatgu Bilig
6. Atabetü’l Hakâyık
7. Tarih kitapları
8. Cönkler
9. Destan ve Efsane Metinleri
10. Seyahatnâmeler
11. Baytarnâmeler: (diğer hayvanlar yanında özellikle atlar hakkında genel biliglerle at hastalıkları ve tedavilerinin anlatıldığı eserlerdir. ( Kırbıyık,1992,C.5:278) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun13
12. Falname: Fal kitaplarına verilen ad. (Pala,1995:179) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun14
13. Fetvalar: Şeyhülislam vaya müftü tarafından verilen şer’i hüküm veya karar. (Pala,1995:190) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun14
14. Atasözü Kitapları
15. Fütüvvetnâmeler: Fütüvvet ülküsü, teşkilatı, usulü, ilkelerini belirten ve mensuplarına nizamnâme, yönetmelik görevi gören eserlerdir.( TDEA.,1979, C.3:262) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun14
16. Kıyafetnâmeler: Kişilerin dış görünüşlerinden ahlak ve karakter yapıları hakkında çıkarılan yargıları konu alan eserlerin genel adı. (Pala,1995:331) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun14
17. Mesneviler
18. Sûrnâmeler: Düğünlerden, şenliklerden. Eğlencelerden, halk sporlarından bahseden yazma eserlerdir. Genellikle minyatürlüdürler. Halk eğlenceleri, halk tiyatrosu, halk sporları, esnaf törenleri, halk oyunları, çalgılar, kıyafetler, yiyecekler ve içecekler yönünden zengin bilgi kaynaklarıdır. (Tan, 1997:56 )Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun14
19. Nevsâller: 19.yy sonlarından itibaren yayımlanmaya başlayan yıllıklardır. El sanatları, meslekler, il dâhilindeki yatırlar, ziyaret yerleri ve adlar bakımından önemlidir. (Tan, 1997:57) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun14
20. Narh Defterleri: Satılacak malların fiyatlarını belirleyen belgelerdir. Ticaret folkloru açısından önemlidirler. Yiyecek ve içeceklerin adları, meslekler, el sanatları konusunda da bilgiler taşımaktadırlar. (Tan, 1997:57)  
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun15
21. Vefeyâtnâmeler: (vefât olmalı doğrusu) Bir ilde vefat eden önemli kişilerin vefat tarihlerini ve biyografilerini veren yazma eserlerdir. Vefeyâtnâmelerde el sanatları, meslekler, mesire yerleri ve geleneklerle ilgili bilgilere de yer verilir. (Tan, 1997:58) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun15
23. Divanlar: Divan edebiyatımızın yanı sıra halk edebiyatı ve genel folklor bakımından da önemli eserlerdir. Âşıklardan bazıları da divan düzenlemişlerdir. (Tan, 1997:58) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun15
24. Zenannâmeler: Kadınlarla ilgili öğütleri, ahlâk kurallarını işleyen destan ya da mesnevi türünden şiirlerdir. Genellikle aşıklar tarafından yazılmıştır. Kadınlarla ilgili inanışları, değer hükümlerini, ahlâk kurallarını, gelenekleri içermesi bakımından önemlidir. (Tan, 1997:58) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun15

c) Görsel Kaynaklar
Sinema, Tiyatro, Televizyon

d) Maddi Kaynaklar
1.Taşınabilir kaynaklar 
2.Taşınamaz kaynaklar

Bölüm 5
 
Rasim Köroğlu üstadımız, sağlığında yazmak istediği halde, hattâ belki de yüzde doksanını yazdığı iki eserden bahsederdi hep. Bunlardan birisi TÜRK HALK EDEBİYATI, ötekisi de AŞIK YAŞAR REYHANİ'nin HAYATI-SANATI-ESERLERİ ve ANILARI nı ele alan iki eser. Bize göre bu eserler çok çok önemliydi. Ve bizler, onun yakın dostları, sürekli olarak, bir an evvel o eserleri tamamlamasını ve yayınlamasını isterdik.

Zamandan şikâyetçi olur, bana "senin yaptığını yapabilsem ah Mustafa!" der ve muhakkak tamamlaması gerektiğini söylerdi.

O'nun bu eserlerinin, bu çalışmasının ne olduğunu sağlığında tam öğrenememiştim. Vefatından sonra, facebook'ta anısına açtığımız gurupta bir dostumuz açıkladı. (Meğer, sağlığında bilgisayarından bir şekilde silinmiş bu iki eser ve Eskişehir'de üniversitede bilgisayar üzerinde çalışmalar yapıldığı halde geri getirememişler)... O bilgisayar hard diski bir şekilde bizim elimize ulaşacak olur ise başta askerî kuruluşlar olmak üzere, MİT veya Jandarma'nın bu tür işleri yapan kriminoloji biriminden yardım isteyerek, belki, silinen o iki dosyayı geri getirebiliriz umudunu halâ muhafaza etmekteyim.

Bununla beraber, üstadın ÇALIŞMA NOTLARI'nı, ön çalışmalarını, BİLGİ-BELGE DERLEMELERİ'ni bulduğumuz için, bu bilgilerin kaybolmaması, edebiyatçılarımızın ve araştırmacılarımızın bilgilerine sunulması için, virgülüne dahi dokunmadan yayınlanmasının uygun olacağı kanaatinde olduğumdan, aşağıda TÜRK HALK EDEBİYATI'na dair ön çalışma-bilgi notlarını aynen takdim ediyorum.

Buyurun :
TÜRK HALK EDEBİYATI
 
Fuat Köprülü Halk edebiyatını folklorun bir bölümü sayar. Fuat Köprülüye göre “Halkın düşüncelerini, ruhunu, endişelerini, hulâsa bir kelime ile bütün maneviyatını gösteren mühim şey şarkıları, darbımeselleri, hikayeleri, destanları hem folklor hem de halk edebiyatı ürünleridir. Fuat Özdemir- Fuat Köprülünün Türk Saz Şairleri Üzerine Çalışmaları 106- 107
Yukarıdaki alıntıyı Sayın Fuat Özdemir, Fuat Köprülü’nün 6.Şubat.1914 tarihli İkdam’daki yazısından almıştır.
 
Bilmeceler ve ninniler ilave edilmeli / Rasim Köroğlu    
 
Fuat Köprülü Halk edebiyatının önemini belirttikten sonra, Türk halk edebiyatının komşu ülkelerin edebiyatları üzerindeki etkisine de dikkat çeker.
 “Türk edebiyatı ve bilhassa halk edebiyatı halk musikisi Türklerle komşu muhtelif milletlerin edebiyatları üzerine mühim bir nüfus icra etmiştir. Ermenilerin, Macarların, Ukraynalıların, Sırpların eski halk edebiyatları üzerinde nüfuzu muhakkaktır.”/Fuat Köprülü Fuat Özdemir – Fuat Köprülü’nün Türk Saz Şairleri Üzerindeki Çalışmaları 105-106

Fuat Köprülü ayrıca,  “Arap ve İran edebiyatları üzerinde Türk Halk edebiyatının etkisi olduğu görüşündedir: Arap ve İran edebiyatlarında mevcut olan münazara tarzı Türk halk edebiyatının tesiri altında doğmuş ve neslen Türk olan iki İran şairi vasıtası ile İran edebiyatına ve sonra da Arapça yazan Horasan şairleri vasıtasıyla Arap edebiyatına intikal etmiştir” /Fuat Köprülü. Fuat Özdemir – Fuat Köprülü’nün Türk Saz Şairleri Üzerindeki Çalışmaları 106

Türk Halk biliminin ilk temel taşını koyma şerefi Macar bilgini İgnaz Kunos’undur. O, Rumeli’de, Anadolu’da ve İstanbul’da halk edebiyatının çeşitli türlerinden (masal, türkü, meddah hikâyesi, karagöz ve orta oyunu ) metinleri derleyerek Türk Halk edebiyatı üzerinde çalışmalara ilk sağlam gereçleri de sağlamış oldu. (Boratav) Suat Batur – Açıklamalı –örnekli Türk Halk Edebiyatı 20

Halk Edebiyattı” kavramı bu konuda çalışanlar tarafından farklı yorumlandığı için bu başlık altında veya yanında yer verilen Tekke ve Âşık edebiyatının bu tasnifte yerleri muğlâk kalmıştır. / Umay Günay- Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 1
 
Rıza Tevfik, "folklor" isimli makalesinde Türk Edebiyatını gruplandırırken Anonim halk edebiyatı mahsullerini, Tekke ve Âşık Edebiyatlarını ayrı birer edebiyat şubesi olarak göstermiştir. Bu görüşü ile Âşık Edebiyatı mahsullerinin Halk edebiyatı mahsullerinden ayrı olarak değerlendirilmesi görüşünü savunmuştur. /Umay Günay- Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 2
 
Ziya Gökalp, çeşitli makalelerinde Halk Edebiyatı ana başlığı veya Halk klasikleri başlığı altında âşıkların eserlerini de toplamıştır. /Umay Günay - Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 2

Türk Halk Edebiyatı:

Başlangıcından günümüze yaratıcısı belli ya da bilinmeyen, genellikle yabancı etkilerden uzak konuşma diliyle oluşturulmuş, halkın duygu, düşünce, duyuş ve evreni kavrayışını yansıtan sözlü ve yazılı kültür yaratmalarının tümünü içine alan edebiyata halk edebiyatı denir. Anonim ve söyleyeni belli halk şiirleri, destanlar, masallar, halk hikâyeleri, fıkralar, bilmeceler, efsaneler ( söylenceler), menkıbeler ( söylentiler ), atasözleri, deyimler, geleneksel halk tiyatrosu… halk edebiyatına girer.   Suat Batur – Açıklamalı –örnekli Türk Halk Edebiyatı 13

Belli bir ülkede yaşayan halkın gelenek ve göreneklerini, inançlarını, oyun ve danslarını, töre ve törenlerini, el sanatlarını… maddi ve manevi tüm kültürel değerlerini kapsamına alan halk bilimi ( folklor) ile halk edebiyatı arasında yakın ilişki vardır. Halk edebiyatı ürünleri aynı zamanda halk biliminin de konuları arasına girer. Suat Batur – Açıklamalı –örnekli Türk Halk Edebiyatı 13

Kültür (ekin), “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada sonraki kuşaklara iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” dür. Toprağı işleme yöntemleri, her tür araç gereç, günlük yaşamda kullanılan eşya, makineler vb. her şey kültürün maddi yönünü; din, politika, hukuk, felsefe, bilim, sanat vb. de manevi yönünü oluşturur. İlkel toplumlardan sonraki tüm toplum düzenlerinde, kültür, birbirine karşıt iki biçimde ortaya çıkar: 

1- Egemen Kültür: Toplumun ekonomik ve politik yapısına egemen olan kesimlerin kültürüdür. 
2- Halk kültürü: Egemen kültürün dışında geniş halk kesimlerince yaratılan kültürdür.

Egemen kültür, toplumsal yaşamı etki altında tutmasına karşın, halk kültürü, yaşamın içinde gelişerek sürer gider. Zaten egemen kültür, toplumsal değişiklere koşut olarak ortadan kalkar. Örneğin; İslam kültürü çevresinde gelişen ve yüzyıllarca etkinliğini sürdüren Divan Edebiyatı ( klasik edebiyat). Batı uygarlığı çevresine girilmesiyle 19. yy ortalarında sona ermiştir. Suat Batur – Açıklamalı –örnekli Türk Halk Edebiyatı 14-15

Halk edebiyatı, halk kültürünün ürünüdür. O nedenle de halkın maddi, manevi yaşamına bağlıdır. Halkın duygu, düşünce ve inanışını yansıtır. Halk yaşamında “bireyci” eğilimler güçlenmediği için, halk edebiyatı da buna bağlı olarak genellikle kolektif anonim nitelik gösterir. Suat Batur – Açıklamalı –örnekli Türk Halk Edebiyatı 15
 
Sadettin Nüzhet Ergun, Halk edebiyatı başlığı altına anonim halk şiirleri, saz şiirleri ve tekke şiirlerini dâhil ettikten sonra bunları tekrar yazarı bilinenler ve bilinmeyenler diye ikiye ayırmıştır. / Saadettin Nüzhet Ergun (Halk Şairleri) / Umay Günay-Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 2
 
Pertev Naili Boratav, Âşık Edebiyatını bütünüyle halk edebiyatından ayırarak bu konuyu şöyle ifade etmiştir. Âşık Edebiyatı, Halkın anlayabileceği lisanla yazan, daha çok hece vezni kullanan, saz çalarak diyar diyar dolaşan çok defa âşık ile kalem şuarasından ve divan şairlerinden ayrılan şairlerin mahsullerinin hepsini ihtiva eder. Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 3
 
Fuat Köprülü’ye göre Âşık tarzı halk edebiyatıyla klasik edebiyat arasında yer almaktadır. Fuat Özdemir- Fuat Köprülünün Türk Saz Şairleri Üzerine Çalışmaları-118.
 
Şükrü Elçin’in Halk edebiyatı kavramı hakkındaki görüşleri kısaca şöyledir. 
Divan edebiyatı dışında kalan saz ve tekke şiiri nevinden ferdi mahsullerle, malzemesi dile dayanan atalar sözü, destanlar, masallar, hikâyeler, fıkralar bilmeceler, maniler, türküler, ağıtlar, ninniler vb. ilk söyleyicilerini umumiyetle tespit edemediğimiz eserler, bu tabirle yaygın hale gelmiştir. Halkçılık, milliyetçilik ve Türkçülük hareketlerinin tesiri sonucunda doğduğunu kabul ettiğimiz bu kavramın şumulüne giren mahsulleri ve bunların mahiyetini açıklayabilmek için  “halk”, “edebiyat” ve “folklor” kelimelerinin işaret ettiği manalar üzerinde tarihi gelişmelerini göz önüne alarak durmuştur. 
 
İslamiyet’in kabulünden sonra şehir ve kasabalarda kurulan medrese mensuplarının tesiri ile “avam” ve “havas” ikiliğinin doğduğunu belirtmekte ve bunun sonucunda da Arap ve bilhassa İran Edebiyatının taklidi ile başlayıp gelişen daha sonra “Divan Edebiyatı” adı verilen bir edebiyatın doğduğunu ifade etmektedir. Türklerde cemiyetin iç bünyesinden gelen kesin çizgilerle belirmemiş bu tabakalaşma zümreleri bazen ayırıp, bazen birleştiren Avrupa’da 16. asırda halk hayatına karşı başlayan ilginin 1789 Fransız İhtilali'nin tesiri ile “halk ve “millet” mefhumlarının modern manası ile alındıklarını söylemektedir. Avrupa’daki bu hareketlerin yankılarına paralel olarak Osmanlı İmparatorluğu içinde doğan “Siyasi Tanzimat” şuurunun ardından gelen “Edebi Tanzimat” akımına dâhil olan eserler, “milleti” ve “halkı” Avrupai görüşler arayan eserlerdir. Tanzimat’la başlayan halka dönüş hareketi 1908 den sonra Türkçülük ve Milliyetçilik davalarına paralel olarak Türk halkının maddi ve manevi hayatını aramak bulmak düşüncesi ve “Divan Edebiyatı” yanında bir “Halk Edebiyatı” tasavvuru bu devrin romantizmini teşkil eder. Nazım dış unsurları bakımından tamimiyle ilk mahsullerin tekniğine ve ananesine sadık kalan, hitap ettikleri zümrelerin de zaman zaman kesin çizgilerle tayin edilememesi sebebi ile doğuş hususiyetleri ne olursa olsun anonim ve kolektif karakter taşıyan mahsullerle tarihi bir realite olan Tekke ve Saz şiiri adını alan ferdi eserleri, meddah, karagöz, ortaoyunu hatta kuklayı “Halk Edebiyatı” adı altında topluyoruz, demektedir. /Şükrü ElçinUmay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 3
 
Araştırmacıların “halk edebiyatı” kavramının şumulü (kapsamı) üzerinde kesin bir anlaşmaya varamadıkları görülmektedir. Bu konuda çalışanların bir kısmı halk edebiyatı terimini dar anlamda kullanarak yalnızca sözlü anonim edebiyat mahsullerine inhisar ettirmektedirler. Bir kısım araştırmacılar ise anonim edebiyat mahsulleri ile ferdi edebiyat mahsüllerinin müşterek bir edebiyat geleneğine dayanmaları ve ortak nazım unsurları taşımalarını da göz önünde tutarak halk edebiyatı terimine geniş mana vererek anonim edebiyat mahsülleri yanında tekke, aşık ve diğer zümre edebiyatlarını da bu başlık altına dahil etmektedirler. /Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 4
 
“Halk Edebiyatı” teriminin şumulü konusunda farklı düşünen bu araştırmacılar anonim edebiyat mahsülleri ile ferdi edebiyat mahsüllerinin incelenmesinde ayrı usüllerin tatbiki konusunda ve bu mahsüllerin müşterek bazı unsurlara sahip oldukları hususunda hem fikirdirler. ./Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 4
 
Bu konuda doğru ve eksiksiz bir değerlendirme yapabilmek için Türk Edebiyatının İslamiyet’ten önceki ilk şeklini ve muhtevasını daima göz önünde tutmak gerektiğidir. ../Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 4
 
İslamiyet’ten önce teşekkül eden Türk edebiyatı mahsülleri ile ilgili elimizde bol miktarda kaynak ve metin bulunmamasına rağmen mevcut vesikalar Türklerin tarih sahnesine çıktıkları günden İslamiyet’i kabul ettikleri asra kadar geçen zaman içinde köklü, kendilerine has, mükemmel bir edebiyat geleneğine dayalı sanat değeri yüksek edebiyat ürünleri meydana getirdiklerini göstermektedir.  ./Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 4
 
Türk edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden ve orta devir Türk tarihindeki siyasi ve sosyal gelişme ve değişmelerden dolayı iki farklı tarzda gelişme göstermiştir. Arap Fars edebiyat geleneklerine bağlı olarak başlatılan, gelişme süreci içinde millileşen Divan edebiyatı ve Türklerin ilk milli edebiyat geleneklerine bağlı gelişen, yeni unsurlarla zenginleşen Halk edebiyatı. Umay Günay -Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 5
 
Tanzimat’tan beri Halk Edebiyatı adı ile anılan ve üç farklı tarzdan oluşan bu edebiyat geleneği, Türklerin ilk yurtları olan Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslamiyet, yerleşik medeniyet, Arap-Fars medeniyeti dairesi içinde yeni ihtiyaç, talep ve zevklere göre gelişmiş ve şekillenmiştir. Türk Halk edebiyatı da büyük ölçüde divan edebiyatının kaynaklarından beslenmiştir: Kur’an ve hadisler, Peygamber ve evliya menkıbeleri tasavvuf ve tarikatlarla ilgili yazılı kaynak ve kabuller, İran ve Arap edebiyatlarından tercüme edilen eserler, yerli ve milli malzeme, yerli ve milli malzemenin içine sözlü kültürde muhafaza edilen destanlar, atasözleri, deyimler, bilmeceler, masal fıkra ve hikayeler, mani, koşma, türkü, ağıt gibi manzum eserler, tarihi hatıralar yanında Divan edebiyatı başta olmak üzere dini, ilmi çeşitli yazılı kaynaklar da dahildir. Türk kültürünün Selçuklulardan itibaren resmi eğitim ve yazılı kaynaklardan beslendiği bilinmektedir. Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 5
 
Türk edebiyatı içinde yabancı edebiyat gelenekleri üzerine kurulmuş, gelişmiş, devrini tamamlamış olan Divan Edebiyatı ve devam etmekte olan Cumhuriyet dönemi edebiyatları vardır. Umay Günay -Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 6
 
Batılılaşma dönemi edebiyatı veya Cumhuriyet dönemi edebiyatı adlarıyla anılan bu günkü edebiyatımız, taklidi aşmış, orijinal ve başarılı eserlerle ilerlemeye ve gelişmeye devam etmektedir.
 
Bu edebiyat tarzlarının yanında Türklerin edebi geleneklerinin devamı olan ve İslamiyet’ten sonraki yeni şart ve kabullerin etkisiyle değişen ve gelişen edebi gelenek Tanzimat döneminden itibaren Halk Edebiyatı adı ile anılmıştır. Umay Günay -Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 6
 
Bu sebeple eski bir tarihe köklü bir geleneğe sahip olan üç farklı ( anonim, tekke, âşık ) edebiyat tarzında oluşan ilk Türk edebi geleneğinin X. Asırla XX. Asır arasındaki örneklerin tamamını Türk Halk Edebiyatı adıyla anmayı uygun buluyoruz. Umay Günay -Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi 7
 
ÖZET
Rıza Tevfik: Âşık edebiyatı mahsüllerini halk edebiyatı mahsüllerinin dışında tutmuştur.
Ziya Gökalp: Halk edebiyatı içinde 
Suat Batur: İçinde 
Sadettin Nüzhet Ergun:İçinde 
Pertev Naili Boratav: Ayrı tuttmuştur.
Şükrü Elçin: İçinde
Fuat Köprülü: Halk edebiyatı ile klasik edebiyatın arasında bir yerde demiştir.

Halk Edebiyatında Nesir
 
Halk edebiyatımızın belli başlı nesir türleri hikâyeler, masallar, fıkralar, temaşa eserleri( karagöz, orta oyunu, meddahlık) ve bilmecelerdir. Bunlara atasözlerini de eklemek gerekir. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş51

Halk hikâyeleri: Halk hikâyeleri eski, destanlarla roman arasındaki merhaleyi teşkil etmektedir. Kan kalesi, Hayber Kalesi ( tarihi ve dini)
Dede Korkut Hikâyeleri, Köroğlu hikayesi ve kolları ( kahramanlık hikayeleri)
Aşk hikayeleri Aşık Garip, Kerem ile Aslı, Ercişli Emrah İle Selvihan
Masallar, Keloğlan Masalları, Peri masalları
Fıkralar, Nasrettin Hoca fıkraları, Bektaşi ve İncili Çavuş fıkraları
Temaşa eserleri, meddahlık, Karagöz, Orta Oyunu

Meddah kelimesinin asıl manası “övücü, mehd eden” demektir.
(Kıssa-han hikaye anlatan ) yerine kullanılan meddah kelimesi XV asırda kahramanların maceralarını anlatan, onları öven sanatkarlar için kullanılmıştır. Son devrin meddahları kahvede yüksekçe bir yere oturup bastonuna dayanarak hikâye anlatan sanatkârlardı. ÖZETLENDİ Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş51- 54 arası

Bölüm 6
 
Üstadımız Rasim KÖROĞLU'nun Şiir çalışmalarından izler'i sunmaya devam ediyoruz.

Bu kez, şiir ve edebiyatta en önemli bir özellik olan ÜSLUP konusunda, üstadımızın BİLGİ-BELGE DERLEMELERİNİ, virgülüne dahi dokunmadan sunmak istiyorum.

Aynen şöyle:
Buyurun:

HALK EDEBİYATINDA ÜSLÛP
 
Üslûbu Belirleyen Unsurlar 

  • Bir sanatçının yaradılışı
  • Kültür yapısı
  • Şiir söylediği andaki ruhsal durumu
  • Söyleme nedeni
  • Seslendiği kitleyle ilişkisi
  • Dilin sunduğu olanaklar arasındaki seçimi
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99

Her şiirin bir içeriği bir de şekli vardır. Şekil ve içeriğe ait öğelerin bir terkip halinde birleşmesi sonucunda şiir ortaya çıkar.

İçerik:
 
Konu ile içerik aynı şey değildir. Aynı konuda birçok eser yazılabilir; ama bunların içeriği birbirinden farklıdır. İçerik incelenirken kendisini ifade eden söz varlığı, şekle ait özelliklerle birlikte ele alınmalıdır. Her şiirde bir söz varlığı vardır. Bu söz varlığı yazılma nedeni olan iletişim işlevini yerine getirir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99
 
Sanatçı kendine özgü bir dil dünyası olan söyleyicidir. Bu söylemede dil, anlatımı etkili kılan niteliktir.
Anlatımı Etkili Hale Getiren Dil Özellikleri
Yerel kelimeler
Yerel deyimler
Yeni yaratımlara yöneliş
İkilemeler, pekiştirmeler, imgesel kelime öbekleri, atasözleri ve deyimler. vd. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99
 
Bir dilin, sanatçılarca ince bir zevkle ve güzellikle, sanatçının kişiliğini gösterir biçimde işlenişine üslûp denir. Üslupta biri özel biri genel iki nitelik aranır.
 
Genel nitelik
Nazım ve nesirde anadilin genel kurallarına ve beğenisine uygunluktur. Buna anlatım denir.

Özel nitelik
Bir sanatçının üslubu, duyuş ve düşünüş, kelimeleri seçiş ve bir araya getiriş biçiminden cümlelerin uzunluk ve kısalıklarından, mecazi ve yalın söyleyişe eğiliminden, mizaha düşkünlüğünden ya da duygulu oluşundan vd. bir çok belirtilerden ayırt edilebilir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99- 100

Üslup nazım veya nesrin bütününde aranır.
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100

Üslupta Kişilik
Sanatçı ana dilini kendine göre yani başkalarına benzemeyen bir eda ile kullanır. Buna üslupta kişilik denir. 
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100

Bir Sanatçının Üslubu Değerlendirilirken
Aile çevresi, sosyal konumu, eğitimi, yetişme biçimi, gezdiği yerler, iletişimde bulunduğu sanatçılar, yabancı dilbilgisi işi, beğenileri vb. birçok sosyal-bireysel nitelikleri de göz ardı edilmemelidir. Ayrıca sanatçıların bağlı bulundukları edebiyat geleneklerinin de ortak bir üslupları vardır. Aynı çağda ve edebiyat disiplininde bulunan sanatçılar aynı kültür ve sanatçı çevresinde bulundukları için duyuş ve düşünce benzerliğinden doğan geleneğin ortak üslubu ortaya çıkmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
 
Şiirin iki temel öğesi anlam ve sözdür. Sözsüz anlam olmayacağı gibi anlamsız söz de olmaz. Söz ve anlam birbirini tamamlayan iki öğedir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
 
Bir üslubun özelliği anlam ve dil olarak iki bölümde incelenir.
Edebiyat bir dil olayıdır. Divan şairleri şiiri bikr-i mana (söylenmemiş anlam ) bir nükteli söz olarak nitelerler. Belagatçılar manayı bir dilbere, edebi sanatları da onun giyip, kuşandıkları, takındıklarına benzetir. Doğada bulunan her şeyin şiire konu olması için her şey istediğimiz biçimde yeniden kurulmalı, yapılmalı veya haz duyacağımız bir kılığa büründürülmelidir. Sanat; söz konusu olunan yaratma denilen bir eylemdir. Biri içinde bulunduğumuz dünya diğeri, sanatın dünyası. Her iki dünyanın da kendine göre kuralları var. Sanatın dünyası sanat kanunlarıyla, içinde yaşadığımız dünya fizik kanunlarıyla devam eder. ( Çavuşoğlu,1986:2) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100

Halk şairi hüsn-i talil adlı iki hüneri yeni manzum bulmakta mana yaratmakta çok kullanmıştır. Aslında hüsn-i talil bir tür teşbih hüneridir. Fakat gördükleri iş bakımından karşılaştırıldıklarında teşbihe hiç benzemez. Hüsn-i talil bir durumu, bir oluşu, bir varlığı herkesçe bilinenden bir başka biçimde oluşturmak, açıklamak ve anlamlandırmaktır. Bunu yapmak için söz konusu öğe çok defa değiştirilir. Canlıysa cansız kılınır veya aksi yapılır.  Halk şairleri anlam üretmekte, yani yeni manzum bulmakta bu sanatı kullanırlar. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100–101
 
Teşbih ise bir durumu, bir oluşu bir varlığı mükemmel daha güzel bir duruma bir oluşa, bir varlığa benzetmektir. Fakat burada benzetme yönü, benzeyenle benzetilen arasındaki ortak yanlar çok önemlidir. Şairin görevi bu ortaklıkları, belli kurallar dışına çıkmadan bulmak sağlamak ve okuyucuyu benzerlikteki tutarlılığa inandırmaktır.
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

Teşbihin en ileri derecesi istiare denilen hünerdir ki eşyanın ve olayın adını değiştirmek ve onu daha heyecan verici benzerinin adıyla anmaktır. Benzetilerde neyin neye benzetileceği iyice bellidir. Çünkü şiirin malzemesi yüzyıllar boyunca oluşmuştur. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

Şiirde geleneğin hazır kalıp söyleyişleri dışında asıl yenilik kimsenin zihnine hayaline uğramamış bir anlam bulmaktı. Bu da hüsn-i talil sanatıyla karşılanıyordu. Diğer taraftan tenasüp, tevriye, telmih gibi sanatlarla çağrışım yapılarak anlam zenginleştiriliyordu. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

Söz manzum veya mensur olmak üzere iki şekilde söylenebilir. Mensur sözde kelime ve deyimlerin sıralanışını salt mantık belirler. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

Nazımda vezne uymak zorunluluğu vardır.
 
Vezne göre sıralanan kelimeler hem bir anlam oluşturmalı, hem de doğal söylenişi kaybetmemelidir. Şiirde vezin, duraklar, kelimelerin doğal, uzun, kısa söylenişleri ve kafiye-redifler dış ahengi sağlıyordu. Hangi hecelerin, hangi durumda kafiye oluşturacakları, kuralları tespit edilmiştir. O nedenle bir âşık kelime bilgisiyle beraber kafiye bilgisini de edinmeliydi. Sonra belagat ve şiir sanatları bilgisi gelir. Kelimelerin herkesçe bilineni seçmeli, bunlardan hangisinin kulağa ve zevke hoş geleceğini bilmeli ve bunları akıcı bir söyleyiş sağlayacak biçimde yerleştirmelidir. Sözde üslup ve edayı sağlayacak iham, ta’riz, teşbih ve istiare gibi söz sanatlarını bilmelidir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

Halk şirinde söz musikisi diyebileceğimiz iç ahenk şairin ustalığına bağlıdır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

İç ahenk şiir dizerline yerleştirilen saz musikisidir. İç ahenk vezin ve kafiyenin sağladığı ahenkten farklıdır. İç ahenk dizelere yerleştirilen Türk dili ahengidir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101

Usta âşık Türkçeye bağlı, Türkçe’nin ses ve anlam inceliklerini kavramış konuşma dilini şiir dilinin esası yapmaya çalışmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
 
Halk şiiri esas itibariyle teşbih (benzetme) den hareket eden mecaz sanatına dayanır. Her sözün belirttiği bir olgu, bir yelem, geniş anlatımla bir varlık mevcuttur. Sözü duyduğumuz zaman belli bir varlık zihnimizde belirir. Sözün zihnimizde bir varlık olarak belirmesine “anlamak” diyoruz. Eğer bir belirme olayı yoksa o sözün anlamı yoktur. Örneğin gül sözü ile zihnimizde bir çiçek belirir. Sözün bu anlamına hakiki (gerçek) anlam denilir. Bir varlığı aradaki ortak özelliklerden hareketle başka bir varlıkla açıklamak en kısa tanımlama yoludur. Teşbih (benzetme) denilen bu yolla söze başka bir sözün anlamını yükleme olayına da mecaz adı verilir. Halk edebiyatı mecaz sanatına dayanır. Âşıklar bu yolla eşyaya ve olaylara yeni anlamlar kazandırırlar. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
 
Teşbih olayı benzeyenle benzetilen arasında, beş duyumuzun her biriyle veya birkaçı ile algılanabilen ortak yanları bulmak yahut varsayımlarla mantığa uygun benzerlikler kurmaktır. Benzetme yönü denilen bu benzerlik, benzetme olayında belirtildiğinde zihne diğer ortak özellikleri çağrıştırarak, hayali renklendirme fırsatı tanımadığından makbul sayılmaz,”sade teşbih” adı verilir. Âşık edebiyatında çok tekrarlandığı için zevk verme niteliğini kaybetmiş teşbihler makbul değildir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
 
Halk şiiri kelime kadrosunda en çok yeri aşk, güzellik öğeleri alır. Çünkü aşk güzellik karşısında duyulan hayranlığın bir ifadesidir. Güzellik; aşk; güzelliği yansıtan aynadır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
 
Âşık şiirinde çok tekrar edilen saçın çeşitli nesnelere, yanağın güle, dudağın goncaya, boyun serviye benzetilmesi örneği teşbihler kalıplaşmıştır. Benzeyenle benzetilen arasındaki ilgiyi kavramak için okuyucuyu bir dikkate zorlayan teşbihlerse en makbulüdür. Böyle benzetmelerde benzetme yönü genellikle varsayımlarla oluşturulur. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
 
İstiare, benzeyen ve benzetilenden biri kaldırıldığında diğerinin kaldırılanı çağrıştırmasına ve çağrıştıran söze denir.  
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
 
Mübalağa, bir varlığın özelliklerini güç veya imkânsız bir dereceye çıkarmak yahut aşağıya düşürmek diye tanımlanabilir. Mübalağanın bir de akla ve adete uygun olmayan, şaire göre mümkün olanı vardır ki, bir varsayım olayıdır. “gulüv” diye adlandırılmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102-103

Halk şirinde mecaz dünyası, divan şiirinden pek farklı değildir. Divan edebiyatında bir sisteme dayanan mazmunlar halk şiirine geçerken yalnızca bir benzetme motifi olarak kalmışlardır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 103

Soyut düşünce ve tasvirler, divan edebiyatında olduğu kadar olmasa da vardır. Şiirler yaşanmış olaya dayalı izlemini verir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 103
 
Mutasavvıf âşıklar ideal dünyayı düşlerler, içinde yaşadıkları dünyanın bütün kavramlarını kendi düşünceleri ve duyguları doğrultusunda yeniden anlamlandırıp yeni bir dil yaratan mutasavvıf âşıkların tavırlarını anlamak için onların dilindeki şiir ve şair kavramını bilmek gerekir. Bu âşıklara göre söz Allah’ı anma ve şükretme aracıdır. Söz kutsaldır.

Halk edebiyatında yeni motif bulmak âşıklığın gereğinden sayılmakla birlikte hüner gösterisine dayalı ustalıklara itibar etmeyen, söyleyiş güzelliğine önem veren âşıkların şiirleri kalıcı olmuştur. 
 
Halk şiiri geleneği kendine özgü dili ve kelime kadrosu mecaz ve motifleri, mitolojik öğeleri, imaj dünyasını ve estetik kurallarını koruyarak çok geniş bir coğrafyada Türkçenin edebi bir dil olarak köklü bir gelenek oluşturmasını sağlamıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 103
 
Recaizâde Ekrem’in Buffon’dan aktardığı “üslûb-u beyan aynıyle insandır” hükmünce, her büyük sanatçının kendine özgü bir üslûbu vardır, olması gerekir. “Herkes yazı yazar ama her yazar üslûp sahibi değildir.” Tespiti doğrudur. Buffon, üslûbun bir edebiyat eserindeki önemini şu şekilde anlatır: “yalnız iyi yazılmış eserler sonradan gelenlere kalır. Bilgi çokluğu, olgu garipliği, buluşlardaki yenilik ölmezliğin garantileri değildir; eğer bunların bulundukları eserler zevksiz, soyluluktan yoksun, dehasız yazılmışlarsa silinip giderler.” Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü / Turhan Karataş 499
 
ÜSLUP ÖZET
Bir dilin, sanatçılarca ince bir zevkle ve güzellikle, sanatçının kişiliğini gösterir biçimde işlenişine üslûp denir.
Sanatçı kendine özgü bir dil dünyası olan söyleyicidir.
Her büyük sanatçının kendine özgü bir üslûbu vardır, olması gerekir. “Herkes yazı yazar ama her yazar üslûp sahibi değildir. Yalnız iyi yazılmış eserler sonradan gelenlere kalır.

Üslupta biri özel biri genel iki nitelik aranır.

Genel nitelik

Nazım ve nesirde anadilin genel kurallarına ve beğenisine uygunluktur. Buna anlatım denir.

Özel nitelik
 
Bir sanatçının üslubu, duyuş ve düşünüş, kelimeleri seçiş ve bir araya getiriş biçiminden cümlelerin uzunluk ve kısalıklarından, mecazi ve yalın söyleyişe eğiliminden, mizaha düşkünlüğünden ya da duygulu oluşundan vd. bir çok belirtilerden ayırt edilebilir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99- 100

Üslup nazım veya nesrin bütününde aranır.
 
Üslupta Kişilik
Sanatçı ana dilini kendine göre yani başkalarına benzemeyen bir eda ile kullanır. Buna üslupta kişilik denir.  Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
 
Üslûbu Belirleyen Unsurlar
Bir sanatçının yaradılışı
Kültür yapısı
Şiir söylediği andaki ruhsal durumu
Söyleme nedeni
Seslendiği kitleyle ilişkisi
Dilin sunduğu olanaklar arasındaki seçimi
Aile çevresi,
Sosyal konumu,
Eğitimi,
Yetişme biçimi,
Gezdiği yerler,
İletişimde bulunduğu sanatçılar,
Yabancı dilbilgisi
İşi,
Beğenileri
Birçok sosyal-bireysel nitelikleri de göz ardı edilmemelidir.

Ayrıca sanatçıların bağlı bulundukları edebiyat geleneklerinin de ortak bir üslupları vardır. Aynı çağda ve edebiyat disiplininde bulunan sanatçılar aynı kültür ve sanatçı çevresinde bulundukları için duyuş ve düşünce benzerliğinden doğan geleneğin ortak üslubu ortaya çıkmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun
 
ÜSLÛBA  ÖRNEK
İstersen rüzgara salıver gitsin.

Elimde, sükûtun nabzını dinle 
Dinle de gönlümü alıver gitsin 
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle 
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin. 

Yürü, gölgen seni uğurlamakta 
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta 
Yolu tam dönerken arkana bak da 
Köşede bir lahza kalıver gitsin. 

Ümidim yılların seline düştü 
Saçının en titrek teline düştü 
Kuru bir yaprak gibi eline düştü 
İstersen rüzgâra salıver gitsin. 
Necip Fazıl Kısakürek 

VEDÂ
Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken vedâ busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?

Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?

Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?
Orhan Seyfi Orhon

Bölüm 7

Üstad Rasim KÖROĞLU'nun ŞİİR çalışmalarından izleri takip etmeye devam ediyoruz.
Bu yazımızda üstadımızın FOLKLOR' a dair BİLGİ-BELGE DERLEMELERİNİ, virgülüne dokunmadan aynen sunmaya çalışacağız.

Aynen Şöyle:
Buyurun:

FOLKLOR

Sözcük ilk kez 1846 yılında İngiliz bilimci William j. Thomas tarafından kullanıldı. İngilizcedeki folk (halk) ve lore (bilim) ya da bilgi sözcüklerinin birleşimiyle oluşmuştur. Türkçede ise aynı anlama gelen »halk bilimi« kullanılmaktadır. 

Folklor, bir milletin hayatında var olan gelenek ve göreneklerin dili yardımıyla hafızasında sakladığı edebiyat ve müziğinin, daha geniş anlamıyla, manevi kültür ürünlerinin toplamıdır.
 
Faruk K. Timurtaş : Ferdi olmayıp anonim olan halk edebiyatı eserleri daha çok folklor mahsulleri sayılmaktadır. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 44.

Folklor, halka ait olan her şeyi içine alır. Halkın malı olmuş, kaynak olarak kişisel olsa bile, çoğunlukla sözlü olarak nesilden nesile geçen ve bu geçiş sırasında yeni şartlara göre değişme eğiliminde olan edebiyat ürünleri, halk destanları, masalları, türküleri, manileri, fıkraları, temsili sözler, tekerlemeler, hayat ve tabiatın olaylarına ait inançlar ve buna benzer birçok şeyi kapsar.

M.Şakir Ülkütaşır’a göre folklor, en derli toplu anlamıyla genel olarak sözlü halk edebiyatı, halk musikisi, halk temaşası, halk gelenek ve inançları gibi tamamen fikri ve manevi oluşumları, özetle halkın manevi kültürünü araştıran bir bilimdir.
 
Düğün, bayram, çocuk, cenaze, dini boyutlar vs. türünden halk gelenekleri; cin, peri, büyü, afsun, muska, gibi şeylere inanma biçiminde gündeme gelen bütün halk inançları ile türküleri, maniler, bilmeceler, oyunlar, masallar, menkıbeler, deyimler ve atasözleri folklor konusuna girer. Bütün bunlar belli kesimlerce saptanır ve incelenir. Folklor araştırmalarının temel taşı olan kadro bir kategori içinde ve birbirleriyle yakından ilgili birçok maddeyi içine alan geniş bölümdür.
*
Folklor: Türkiye’de Folklor konusuna değinen ilk düşünürün kim olduğuyla ilgili olarak bu güne dek şu adlar üzerinde duruldu.

Ziya Gökalp’in yazısı
 
23.Temmuz 1913, Fuat Köprülü’nün yazısı 6. Şubat.1914, Rıza Tevfik’in yazısı ise 5 Mart 1914 tarihini taşımaktadır. Bunlardan Zİya Gökalp yazısına başlık olarak “halkiyat”, Fuat Köprülü ve Rıza Tevfik’de “folklor” terimini kullanmıştır.
 
Fuat Özdemir – Fuat Köprülü’nün Türk Saz Şairleri Üzerindeki Çalışmaları17- 18
Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü’nün söyledikleri karşılaştırıldığında birinin “halkıyat”, diğerinin folklor terimini kullandığı, fakat sonuçta aynı düşünceleri ortaya koydukları görülecektir.

Durum böyle olunca “folklor” terimini ilk kez Fuat Köprülü’nün kullanmasına karşılık, bu alanda ilk yazının Ziya Göklap’e ait olduğunu söylemek daha doğru olur. Fuat Özdemir – Fuat Köprülü’nün Türk Saz Şairleri Üzerindeki Çalışmaları 21

Bölüm 8

Önce:
Üstadın anlattığı fıkralardan birisi : "En Yakın Asansör"
Temel kapıcı, çalıştığı on katlı binanın asansörü bozulunca bir kâğıt asıyor, üstünde şu yazılar var :
"Asansör pozuk, en yakın asansör yüz metre ileride, yandaki pinadadur"

Sonra:
Rasim Köroğlu üstadımız, bir öğretmen olarak edebiyat tarihimizle yakından ilgilenmiş ve genel veya özel toplantılarda yaptığı konuşmalarda, edebiyat tarihimizden örnekler de sunmuştur.

Üstadımızın şiir çalışmalarından izler üzerinde yürüyüşümüz esnasında, O'nun genel bir bakışla edebiyat tarihimizin dönemlerine ait bir derleme-bilgilendirme notu tuttuğunu tespit ettik.

Bu notlara en küçük bir ekleme yapmadan aşağıda aynen sunuyoruz.
Buyurun:

EDEBİYAT VE TÜRK EDEBİYATI
 
Edebiyat güzel ve özlü sözleri düzenleme, tertip etme anlamlarına da gelmektedir. Bütün milletlerin edebiyatlarını halk edebiyatı, halk edebiyatını da o milletin dini inancı, örfü, âdeti, gelenek ve görenekleri oluşturmaktadır. Malzemesi de dildir.
 
Edebiyat bir bakıma dilin şekillenmesi demektir.
 
Toplumun değer yargılarına ters düşecek olan tertiplenmiş, bulunan düzenlenmiş bulunanlar pek kabul görmez ve kalıcı olmaz. O halde edebiyat ürünleri ve onları ortaya koyan kişiler toplumun değer yargılarını göz önünde bulundurmak zorundadır. Halk katında kabul görmeleri buna bağlıdır. Yard.Doc.Dr.Bekir Sami Özsoy- Başlangıcından Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri 13

Edebiyat; geniş anlamda “yazılı söz” demektir.
 
Yazı yazma sanatını öğreten kuralların tümü ile yazı haline getirilmiş bütün eserler bu tanımın içinde kalmaktadır.Edebiyat; düşünce ve duyguların, hayallerin söz veyahut yazı halinde güzel ve etkili bir şekilde anlatıldığı sanat dalıdır. Yard.Doc.Dr. Bekir Sami Özsoy- Başlangıcından Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri 13-14

TÜRK EDEBİYATI
a. İslamiyet’ten Önceki Türk Edebiyatı
b. İslamiyet’ ten Sonraki Türk Edebiyatı
1) Divan Edebiyatı
2) Halk Edebiyatı
c. Tanzimat Hareketi ve Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı

Her millette olduğu gibi Türk Edebiyatı da Türklerin tarihi kadar eskidir. Metin Karadağ - Türk Halk Şiiri 13

Türk edebiyatının tarihini çizerken, onu başlıca üç devreye ayırarak ele almak ve incelemek artık klasikleşmiştir. Bu ana devreler: İslamiyet’ten önceki Türk Edebiyatı, İslami Türk Edebiyatı, Avrupaî Türk Edebiyatıdır. Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş21

Bölüm 9
 
Önce :
Rasim Köroğlu fıkrası : Kaynananın son nefesi
Bektasiye sormuslar: Babaerenler, hangi nefesi seversin?
"Sigaranin ilk nefesiyle, kaynanamin son nefesini" demis...  

Sonra:
Üstad Rasim Köroğlu, çok okuyan, araştıran ve yazan bir insandı. Okumakta ve araştırmakta ne kadar aceleciyse, yazmakta da o kadar ihmalkârdı diyebilirim. Zaman zaman bu yazma konusuna bir çare aradığını ve günlük yaşantısında ona yer ayıramadığını üzülerek anlattığına çok kere şahit olmuşumdur.

Özellikle halk edebiyatı alanında "yürüyen kütüphane"ydi sanki...
Şiir çalışmalarında iz sürerken, onun "halk edebiyatı" na dair bilgileri havi kitaplardan meydana gelen bir liste yaptığını tespit ettim. Bu listeyi aynen yayınlıyorum ki, bu sahada araştırma yapacaklara bir rehber olsun...

İşte liste:    
YAZAR  ESER

Erman Artun – Aşıklık Geleneği ve Aşık Edebiyatı
Hikmet Dizdaroğlu- Halk Şiirinde Türler
Metin Karadağ – Türk Halk Şiiri
Cem Dilçin – Türk Şiir Bilgisi
Umay Günay – Türkiye’de Aşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi
Doğan Kaya- VIII. Uluslar Arası Türk Halk Edebiyatı Semineri
Mehmet Özbek – Folklor ve Türkülerimiz
Mehmet Yalçın Yılmaz – Halk Şiirinden Seçmeler
Feyzi Halıcı –Aşıklık Geleneği ve Günümüz  Halk Şairleri 12
IGNACS KUNOS  /Prof Dr. Tuncer Gülensoy -  Türk Halk Edebiyatı
M.Oğuz Öcal- Halk Şiirinde Tür, Şekil ve Makam
Yard.Doc.Dr. Bekir Sami Özsoy- Başlangıcından Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri
Ahmet Talât Onay – Türk Halk Şiirinin Şekil ve Nevi
Doc. Dr. Ali Fuat Bilkan -  Türk Edebiyatında Mu’ammâ 
Murat Uraz – Vezin-Nazım
Ord. Prof. Dr. M. Fuat Köprülü-Saz Şairleri
Suat Batur - A açıklamalı –Örnekli Türk Halk Edebiyatı s.108
Ata Terzibaşı – Kerkük Hoyratları veManileri 12
İhsan 0zanoğlu-(1906-1983)- Aşık Edebiyatı, Kastamonu Halkevi Yayını, Kastamonu 940
Salih Şahin – Ozanlık Gelenekleri ve Doğulu Sazşairleri, Ankara, 1983 
Halk Edebiyatı Seksiyon Bildirileri II Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1997
Erman Artun / Türk Halk Edebiyatına Giriş
Turan Karataş / Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü
Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş / Tarih İçinde Türk Edebiyatı
Dr. A. Fikret Kılıç / Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri
FUAT Köprülü Saz şairleri
İsa Kocakaplan  / Açıklamalı Edebî Sanatlar
Erman Artun / Dini Tasavvufî Halk Edebiyatı
Cem Dilçin – Türk Şiir Bilgisi
Yard.Doc.Dr. Bekir Sami Özsoy / Başlangıcından Günümüze Örnekleriyle Türk Şiiri
Doc. Dr. Ali Fuat Bilkan / Türk Edebiyatında Mu’ammâ
Ahmet Talât Onay / Türk Halk Şiirinin Şekil ve Nevi
M.Oğuz Öcal / Halk Şiirinde Tür, Şekil ve Makam
Fuat Özdemir / Fuat Köprülü’nün Türk Saz Şairleri Üzerindeki Çalışmaları
Metin Karadağ / Türk Halk Şiiri
Umay Günay / Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi
Doç. Dr. Erman Artun / Âşıklık Geleneği ve Aşık Edebiyatı
Hikmet Dizdaroğlu / Halk Şiirinde Türler
Suat Batur / Açıklamalı - Örnekli Türk Halk Edebiyatı
Ata Terzibaşı / Kerkük Hoyratları ve Manileri
Mehmet Özbek / Folklor ve Türkülerimiz
Prof. Dr. Abdülkadir Karahan / Türk Kültürü ve Edebiyatı
Nihad Sami Bamarlı / Türkçenin Sırları
Mehmet Kaplan / Kültür ve Dil

Bölüm 10
 
Sözümüze Rasim Köroğlu ustamızın fıkralarından biriyle bir gül atarak başlayalım. 
Fıkra şöyle : "El arabası"
Delinin biri hastanenin bahçesinde el arabasını ters çevirmiş ve sürmeye uğraşıyormuş. Bunu gören doktor: - Öyle sürülmez, düzeltsene arabayı. Deli hemen cevap verir:
"Geçen gün senin dediğin gibi sürdüm akşama kadar kum taşıttırdılar, enayi miyim ben!"
*
Eskişehir Şairler Derneği Başkanı İbrahim SAĞIR, üstadın Hakk'a yürümesinden sonra, yayınlamış olduğu yazısında Köroğlu' nun şiiri üzerine bir analiz yapmış ve MİZAH ve HEZL üzerine dikkat çekmişti.

Üstadın Şiir çalışmalarından izler üzerinde yürürken kendi bilgisayarında, bu hususta, yani MİZAH VE HEZL konusunda da bir BİLGİ DERLEME ÇALIŞMASI yapıldığını gördük. Önemine binaen, virgülüne dokunmadan aynen takdim ediyorum.

Buyurun:

Mizah ve hezl : “şaka , eğlence,latife” manasınadır. Bunlarda güldürme esastır. Bir hadise veya şeyi, bir kimseyi küçük görme bahis konusu değildir. Mizah ve şakanın, latifenin biraz ileri derecesi alay ve ihtihzâdır. İstihzâ “gizli ve ince alay” manası ifade eder. (Batı dillerinde ihtihzâ için ironi deyimi kullanılır.) Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş192-193

Esas manası “şaka, latife, eğlence, alay, maskaralık etme, olan hezl kelimesi eski edebiyatımızda, “meşhur bir manzumenin vezin ve kafiyesini taklit ederek şaka suretinde manzume yazma, latife söyleme” manasına kullanılmıştır. Bir eseri böylece maskara etmek maksadıyla taklit etmeye “tehzil” denmiştir.
         
Mesela  Enderunî Vâsıf, Nedim’in meşhur,
 
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı âl olmuş sana 
 
Betiyle başlayan gazeline hezil suretinde nazîre yazmıştır.
Kırmızı aşı boyası rûy-ı al olmuş sana 
Acıyup bakkalda pekmez sonra bal olmuş sana 

Tarih İçinde Türk Edebiyatı / Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş 201-202

Şiir musiki ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın ara bir lisandır. Ahmet Haşim Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç46
              
Şiirde mevzu şair için ancak terennüm ve tahayyüle bir vesiledir. (Ahmet Haşim olabilir) Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç46
 
Şiir güfteden önce bestedir. Yahya Kemal  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç47
 
Şiiri şiir yapan şey tercümeden sonra kalan değil, kaybolan şeydir.   Sabahattin Eyuboğlu Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr.A.Fikret Kılıç51

Eyuboğlu’na göre: öz şiirin meydana gelmesinde seslerin musikisi esastır. Elektrik için tel ne ise şiir için vezin ve ahenk de odur. Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr.A.Fikret Kılıç53
 
Şairin en güzel konuştuğu zaman, en kuvvetli duyduğu zamandır. Tarih yalan götürür şiir yalan götürmez. Sabahattin Eyuboğlu Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr.A.Fikret Kılıç 54

Fuzûlî’de” şiir mutlak güzelliğe giden çiçekli bir yoldur. Şair ise yerle gök arasındadır.  Allah’tan küçük insandan büyüktür; ilahi söze yakın, bayağı sözden uzaktır.” Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr.A.Fikret Kılıç69

Şair bizden uzak bize en yakın olan adamdır./ Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç72

Rönesans’ta düşünce hayatı yalancı dünyanın nasıl bir şey olduğunu merak ederek kiliseden, manastırdan dışarı çıkmıştır.  Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç76 

Rönesans hareketlerinin esası, 16 asır Fransız edebiyatının da genel karakteri olur. Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç76
 
Biz Fransız edebiyatına bir Türk gözü ile bakmadığımız müddetçe, ne aldığını bilmeyen bir koleksiyoncu vaziyetinde kalabiliriz. Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç84
 
Sanattaki yenileşme ya geçmişin bu güne karışmasıyla, ya da sanatın öbür sanatlarla ilişkiye girmesiyle meydana gelir. Sabahattin Eyuboğlu. Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç89
 
Sanatlar arası ilişkide en ileri giden şiirdir. Şiir bazen resimle doğa tasviri yaparak, müzikle harfleri bir nota gibi kullanarak, bazen mimari şeklinde dizeler kağıt üzerine estetik bir şekilde dökülür. ( özet) Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç90
 
Şair yalnız şiire değil, içindeki düşüncelere de imzasını artar, çünkü kendi hayatı ve düşüncesi zaten şiirine bağlıdır.  Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç 94
 
Sabahattin Eyuboğlu, yeni Türk şiirini yaratma yolunda yürüyen şairin, halka yöneliş hareketinde “halkın ruhunu halk edebiyatının diğer bütün şekillerinden daha derin bir safiyette anlatan hatta halk şirinin en derin hususiyetlerini taşıyan Türk halk bilmecelerinden yararlanabileceği inancındadır. Sabahattin Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç110
 
Sabahattin Eyuboğlu, tarih şuurunun maziperestlik olmadığını, bizim mazide yaşamamız değil, mazinin bizde yaşaması gerektiğini belirtir. Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç
 
Peyami Safa’ya göre, “ halk şiirini yazmaya saz şairinden başka hiç kimsenin ne kabiliyeti ne de hakkı vardır. O adam başka adamdır. “Halk şiiri” yalnız kendi şartları içinde mümkün ve güzeldir. Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç104
 
Bedri Rahmi’ye göre, “ köy türkülerinde, köy masallarında milyonlarca insanın birbirine eklenmiş emeği, tecrübesi, göz nuru vardır. Aydın sanatkar, hiçbir zaman köy masalının, köy türküsünün kendine has örgüsünü, kuruluşunu taklide özenmeden bunlarda yalnız herkese ait olan yüzde yüz yerli yüzde yüz bizim olan “öz”ü bulmaya çalışmalı, çağın kültür ve beğenisini de dikkate alarak yeni bir forma kavuşturmalıdır. Eyuboğlu.  Sabahattin Eyuboğlu ve Türk Şiiri / Dr. A. Fikret Kılıç105 

 
 
Yandex.Metrica
İçeriğe dön | Ana menüye dön