Bölüm 6
Üstadımız Rasim KÖROĞLU'nun Şiir çalışmalarından izler'i sunmaya devam ediyoruz.
Bu kez, şiir ve edebiyatta en önemli bir özellik olan ÜSLUP konusunda, üstadımızın BİLGİ-BELGE DERLEMELERİNİ, virgülüne dahi dokunmadan sunmak istiyorum.
Buyurun:
Üslûbu Belirleyen Unsurlar
- Bir sanatçının yaradılışı
- Kültür yapısı
- Şiir söylediği andaki ruhsal durumu
- Söyleme nedeni
- Seslendiği kitleyle ilişkisi
- Dilin sunduğu olanaklar arasındaki seçimi
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99
Her şiirin bir içeriği bir de şekli vardır. Şekil ve içeriğe ait öğelerin bir terkip halinde birleşmesi sonucunda şiir ortaya çıkar.
İçerik:
Konu ile içerik aynı şey değildir. Aynı konuda birçok eser yazılabilir; ama bunların içeriği birbirinden farklıdır. İçerik incelenirken kendisini ifade eden söz varlığı, şekle ait özelliklerle birlikte ele alınmalıdır. Her şiirde bir söz varlığı vardır. Bu söz varlığı yazılma nedeni olan iletişim işlevini yerine getirir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99
Sanatçı kendine özgü bir dil dünyası olan söyleyicidir. Bu söylemede dil, anlatımı etkili kılan niteliktir.
Anlatımı Etkili Hale Getiren Dil Özellikleri
Yerel kelimeler
Yerel deyimler
Yeni yaratımlara yöneliş
İkilemeler, pekiştirmeler, imgesel kelime öbekleri, atasözleri ve deyimler. vd. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99
Bir dilin, sanatçılarca ince bir zevkle ve güzellikle, sanatçının kişiliğini gösterir biçimde işlenişine üslûp denir. Üslupta biri özel biri genel iki nitelik aranır.
Genel nitelik
Nazım ve nesirde anadilin genel kurallarına ve beğenisine uygunluktur. Buna anlatım denir.
Özel nitelik
Bir sanatçının üslubu, duyuş ve düşünüş, kelimeleri seçiş ve bir araya getiriş biçiminden cümlelerin uzunluk ve kısalıklarından, mecazi ve yalın söyleyişe eğiliminden, mizaha düşkünlüğünden ya da duygulu oluşundan vd. bir çok belirtilerden ayırt edilebilir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99- 100
Üslup nazım veya nesrin bütününde aranır.
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Sanatçı ana dilini kendine göre yani başkalarına benzemeyen bir eda ile kullanır. Buna üslupta kişilik denir.
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Bir Sanatçının Üslubu Değerlendirilirken
Aile çevresi, sosyal konumu, eğitimi, yetişme biçimi, gezdiği yerler, iletişimde bulunduğu sanatçılar, yabancı dilbilgisi işi, beğenileri vb. birçok sosyal-bireysel nitelikleri de göz ardı edilmemelidir. Ayrıca sanatçıların bağlı bulundukları edebiyat geleneklerinin de ortak bir üslupları vardır. Aynı çağda ve edebiyat disiplininde bulunan sanatçılar aynı kültür ve sanatçı çevresinde bulundukları için duyuş ve düşünce benzerliğinden doğan geleneğin ortak üslubu ortaya çıkmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Şiirin iki temel öğesi anlam ve sözdür. Sözsüz anlam olmayacağı gibi anlamsız söz de olmaz. Söz ve anlam birbirini tamamlayan iki öğedir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Bir üslubun özelliği anlam ve dil olarak iki bölümde incelenir.
Edebiyat bir dil olayıdır. Divan şairleri şiiri bikr-i mana (söylenmemiş anlam ) bir nükteli söz olarak nitelerler. Belagatçılar manayı bir dilbere, edebi sanatları da onun giyip, kuşandıkları, takındıklarına benzetir. Doğada bulunan her şeyin şiire konu olması için her şey istediğimiz biçimde yeniden kurulmalı, yapılmalı veya haz duyacağımız bir kılığa büründürülmelidir. Sanat; söz konusu olunan yaratma denilen bir eylemdir. Biri içinde bulunduğumuz dünya diğeri, sanatın dünyası. Her iki dünyanın da kendine göre kuralları var. Sanatın dünyası sanat kanunlarıyla, içinde yaşadığımız dünya fizik kanunlarıyla devam eder. ( Çavuşoğlu,1986:2) Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Halk şairi hüsn-i talil adlı iki hüneri yeni manzum bulmakta mana yaratmakta çok kullanmıştır. Aslında hüsn-i talil bir tür teşbih hüneridir. Fakat gördükleri iş bakımından karşılaştırıldıklarında teşbihe hiç benzemez. Hüsn-i talil bir durumu, bir oluşu, bir varlığı herkesçe bilinenden bir başka biçimde oluşturmak, açıklamak ve anlamlandırmaktır. Bunu yapmak için söz konusu öğe çok defa değiştirilir. Canlıysa cansız kılınır veya aksi yapılır. Halk şairleri anlam üretmekte, yani yeni manzum bulmakta bu sanatı kullanırlar. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100–101
Teşbih ise bir durumu, bir oluşu bir varlığı mükemmel daha güzel bir duruma bir oluşa, bir varlığa benzetmektir. Fakat burada benzetme yönü, benzeyenle benzetilen arasındaki ortak yanlar çok önemlidir. Şairin görevi bu ortaklıkları, belli kurallar dışına çıkmadan bulmak sağlamak ve okuyucuyu benzerlikteki tutarlılığa inandırmaktır.
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
Teşbihin en ileri derecesi istiare denilen hünerdir ki eşyanın ve olayın adını değiştirmek ve onu daha heyecan verici benzerinin adıyla anmaktır. Benzetilerde neyin neye benzetileceği iyice bellidir. Çünkü şiirin malzemesi yüzyıllar boyunca oluşmuştur. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
Şiirde geleneğin hazır kalıp söyleyişleri dışında asıl yenilik kimsenin zihnine hayaline uğramamış bir anlam bulmaktı. Bu da hüsn-i talil sanatıyla karşılanıyordu. Diğer taraftan tenasüp, tevriye, telmih gibi sanatlarla çağrışım yapılarak anlam zenginleştiriliyordu. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
Söz manzum veya mensur olmak üzere iki şekilde söylenebilir. Mensur sözde kelime ve deyimlerin sıralanışını salt mantık belirler. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
Nazımda vezne uymak zorunluluğu vardır.
Vezne göre sıralanan kelimeler hem bir anlam oluşturmalı, hem de doğal söylenişi kaybetmemelidir. Şiirde vezin, duraklar, kelimelerin doğal, uzun, kısa söylenişleri ve kafiye-redifler dış ahengi sağlıyordu. Hangi hecelerin, hangi durumda kafiye oluşturacakları, kuralları tespit edilmiştir. O nedenle bir âşık kelime bilgisiyle beraber kafiye bilgisini de edinmeliydi. Sonra belagat ve şiir sanatları bilgisi gelir. Kelimelerin herkesçe bilineni seçmeli, bunlardan hangisinin kulağa ve zevke hoş geleceğini bilmeli ve bunları akıcı bir söyleyiş sağlayacak biçimde yerleştirmelidir. Sözde üslup ve edayı sağlayacak iham, ta’riz, teşbih ve istiare gibi söz sanatlarını bilmelidir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
Halk şirinde söz musikisi diyebileceğimiz iç ahenk şairin ustalığına bağlıdır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
İç ahenk şiir dizerline yerleştirilen saz musikisidir. İç ahenk vezin ve kafiyenin sağladığı ahenkten farklıdır. İç ahenk dizelere yerleştirilen Türk dili ahengidir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 101
Usta âşık Türkçeye bağlı, Türkçe’nin ses ve anlam inceliklerini kavramış konuşma dilini şiir dilinin esası yapmaya çalışmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
Halk şiiri esas itibariyle teşbih (benzetme) den hareket eden mecaz sanatına dayanır. Her sözün belirttiği bir olgu, bir yelem, geniş anlatımla bir varlık mevcuttur. Sözü duyduğumuz zaman belli bir varlık zihnimizde belirir. Sözün zihnimizde bir varlık olarak belirmesine “anlamak” diyoruz. Eğer bir belirme olayı yoksa o sözün anlamı yoktur. Örneğin gül sözü ile zihnimizde bir çiçek belirir. Sözün bu anlamına hakiki (gerçek) anlam denilir. Bir varlığı aradaki ortak özelliklerden hareketle başka bir varlıkla açıklamak en kısa tanımlama yoludur. Teşbih (benzetme) denilen bu yolla söze başka bir sözün anlamını yükleme olayına da mecaz adı verilir. Halk edebiyatı mecaz sanatına dayanır. Âşıklar bu yolla eşyaya ve olaylara yeni anlamlar kazandırırlar. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Teşbih olayı benzeyenle benzetilen arasında, beş duyumuzun her biriyle veya birkaçı ile algılanabilen ortak yanları bulmak yahut varsayımlarla mantığa uygun benzerlikler kurmaktır. Benzetme yönü denilen bu benzerlik, benzetme olayında belirtildiğinde zihne diğer ortak özellikleri çağrıştırarak, hayali renklendirme fırsatı tanımadığından makbul sayılmaz,”sade teşbih” adı verilir. Âşık edebiyatında çok tekrarlandığı için zevk verme niteliğini kaybetmiş teşbihler makbul değildir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
Halk şiiri kelime kadrosunda en çok yeri aşk, güzellik öğeleri alır. Çünkü aşk güzellik karşısında duyulan hayranlığın bir ifadesidir. Güzellik; aşk; güzelliği yansıtan aynadır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
Âşık şiirinde çok tekrar edilen saçın çeşitli nesnelere, yanağın güle, dudağın goncaya, boyun serviye benzetilmesi örneği teşbihler kalıplaşmıştır. Benzeyenle benzetilen arasındaki ilgiyi kavramak için okuyucuyu bir dikkate zorlayan teşbihlerse en makbulüdür. Böyle benzetmelerde benzetme yönü genellikle varsayımlarla oluşturulur. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102
İstiare, benzeyen ve benzetilenden biri kaldırıldığında diğerinin kaldırılanı çağrıştırmasına ve çağrıştıran söze denir.
Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Mübalağa, bir varlığın özelliklerini güç veya imkânsız bir dereceye çıkarmak yahut aşağıya düşürmek diye tanımlanabilir. Mübalağanın bir de akla ve adete uygun olmayan, şaire göre mümkün olanı vardır ki, bir varsayım olayıdır. “gulüv” diye adlandırılmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 102-103
Halk şirinde mecaz dünyası, divan şiirinden pek farklı değildir. Divan edebiyatında bir sisteme dayanan mazmunlar halk şiirine geçerken yalnızca bir benzetme motifi olarak kalmışlardır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 103
Soyut düşünce ve tasvirler, divan edebiyatında olduğu kadar olmasa da vardır. Şiirler yaşanmış olaya dayalı izlemini verir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 103
Mutasavvıf âşıklar ideal dünyayı düşlerler, içinde yaşadıkları dünyanın bütün kavramlarını kendi düşünceleri ve duyguları doğrultusunda yeniden anlamlandırıp yeni bir dil yaratan mutasavvıf âşıkların tavırlarını anlamak için onların dilindeki şiir ve şair kavramını bilmek gerekir. Bu âşıklara göre söz Allah’ı anma ve şükretme aracıdır. Söz kutsaldır.
Halk edebiyatında yeni motif bulmak âşıklığın gereğinden sayılmakla birlikte hüner gösterisine dayalı ustalıklara itibar etmeyen, söyleyiş güzelliğine önem veren âşıkların şiirleri kalıcı olmuştur.
Halk şiiri geleneği kendine özgü dili ve kelime kadrosu mecaz ve motifleri, mitolojik öğeleri, imaj dünyasını ve estetik kurallarını koruyarak çok geniş bir coğrafyada Türkçenin edebi bir dil olarak köklü bir gelenek oluşturmasını sağlamıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 103
Recaizâde Ekrem’in Buffon’dan aktardığı “üslûb-u beyan aynıyle insandır” hükmünce, her büyük sanatçının kendine özgü bir üslûbu vardır, olması gerekir. “Herkes yazı yazar ama her yazar üslûp sahibi değildir.” Tespiti doğrudur. Buffon, üslûbun bir edebiyat eserindeki önemini şu şekilde anlatır: “yalnız iyi yazılmış eserler sonradan gelenlere kalır. Bilgi çokluğu, olgu garipliği, buluşlardaki yenilik ölmezliğin garantileri değildir; eğer bunların bulundukları eserler zevksiz, soyluluktan yoksun, dehasız yazılmışlarsa silinip giderler.” Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü / Turhan Karataş 499
ÜSLUP ÖZET
Bir dilin, sanatçılarca ince bir zevkle ve güzellikle, sanatçının kişiliğini gösterir biçimde işlenişine üslûp denir.
Sanatçı kendine özgü bir dil dünyası olan söyleyicidir.
Her büyük sanatçının kendine özgü bir üslûbu vardır, olması gerekir. “Herkes yazı yazar ama her yazar üslûp sahibi değildir. Yalnız iyi yazılmış eserler sonradan gelenlere kalır.
Üslupta biri özel biri genel iki nitelik aranır.
Genel nitelik
Nazım ve nesirde anadilin genel kurallarına ve beğenisine uygunluktur. Buna anlatım denir.
Özel nitelik
Bir sanatçının üslubu, duyuş ve düşünüş, kelimeleri seçiş ve bir araya getiriş biçiminden cümlelerin uzunluk ve kısalıklarından, mecazi ve yalın söyleyişe eğiliminden, mizaha düşkünlüğünden ya da duygulu oluşundan vd. bir çok belirtilerden ayırt edilebilir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun 99- 100
Üslup nazım veya nesrin bütününde aranır.
Sanatçı ana dilini kendine göre yani başkalarına benzemeyen bir eda ile kullanır. Buna üslupta kişilik denir. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun – 100
Üslûbu Belirleyen Unsurlar
Bir sanatçının yaradılışı
Kültür yapısı
Şiir söylediği andaki ruhsal durumu
Söyleme nedeni
Seslendiği kitleyle ilişkisi
Dilin sunduğu olanaklar arasındaki seçimi
Aile çevresi,
Sosyal konumu,
Eğitimi,
Yetişme biçimi,
Gezdiği yerler,
İletişimde bulunduğu sanatçılar,
Yabancı dilbilgisi
İşi,
Beğenileri
Birçok sosyal-bireysel nitelikleri de göz ardı edilmemelidir.
Ayrıca sanatçıların bağlı bulundukları edebiyat geleneklerinin de ortak bir üslupları vardır. Aynı çağda ve edebiyat disiplininde bulunan sanatçılar aynı kültür ve sanatçı çevresinde bulundukları için duyuş ve düşünce benzerliğinden doğan geleneğin ortak üslubu ortaya çıkmıştır. Türk Halk Edebiyatına Giriş / Erman Artun
İstersen rüzgara salıver gitsin.
Elimde, sükûtun nabzını dinle
Dinle de gönlümü alıver gitsin
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin.
Yürü, gölgen seni uğurlamakta
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta
Yolu tam dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin.
Ümidim yılların seline düştü
Saçının en titrek teline düştü
Kuru bir yaprak gibi eline düştü
İstersen rüzgâra salıver gitsin.
VEDÂ
Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken vedâ busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?
Orhan Seyfi Orhon